Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 2

  • Kişisel           : 386065

  • Toplam         : 3437893

Köşe Yazarı › Yücel CAN › Anlamlı İftihar
6176 kez okundu
01/01/2009

Yücel CAN / Anlamlı İftihar


Birbirlerini kovalayan dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar ve yıllar. Geçen zaman süresince olgunlaşıp gelişmeye- büyümeye sevinmek mi, durdurulamayan saatler karşısındaki kötü gidişe- yaşlanmaya üzülmek mi, yoksa zamana inat durmadan vakarlı bir hayatla iftihar ederek sevinmek mi? Dahası acaba hangisine sevinmek?

Dün Haçlı Zihniyeti hortlamıştı hep belli bir coğrafyada. Nedense hep yok edilmek istenen coğrafya Asya, Ortadoğu ve Anadolu toprakları idi? Ölmedi Haçlı zihniyeti yıllarca. Neden ağlayan hep belli bir milleten ve aynı coğrafyadandı ki? Asya, Afrika, Ortadoğu, Afganistan, Balkanlar, dahası kıtalar hakimi Osmanlı neden hiç rahat bırakılmamıştı ki?

İşte hüzünlü Rusya-Azebeycan, Çeçenistan…- Bosna, Doğu Türkistan, Irak, Filistin… Bizler çocuklarımıza ayırt etmeden İsa, Musa, Harun, Meryem… dedik, ayırt etmedik ki birini diğerinden. Ya Onlar?

Onlar için fark etmedi mabetler, bayramlar, Noeller, önemli yerler, özel günler. Onlar çocuklarına Muhammed, Hasan, Ayşe de demedi. Üstelik adeta intikam gözlüğünü çıkaramadılar, alçaldıkça alçaldılar mimsiz Medeniyetin Temsilcileri!

Soruyordu orada oğlum baba bu akşam yeni yıla giriyoruz, yine hep evimizde mi oturacağız diye? O an haberlerdeki Filistin, ekranda ağlayan çocuğun kelimeleri ve duyguları “komşusu aç iken tok olan bizden değildir” sözünü hatırlatmıştı sanki. Yeni bir yıla umutla, ümitle girmek, ama nasıl? Daha Iraktaki vahşet senaryolarına son verilmeden Filistin’den bir başka acı, feryat ve gözyaşı manzaralı sesi ile de bir şeyler haykırıyordu sanki insanlara!

Bir yandan yeni yılı kutlayan sömürgenin temsilcisi Vahşi Batı, diğer yandan dün zulmün adım attığı coğrafyadan bugün insanın kanını donduran vahşet manzaraları! Sahi nerede insan haklarının temsilcileri, hürriyetperverler, nerede düşünürler, duygularını yitirmeyen özür abideleri, nerede, nerede? Neden insanlık adına açıklamalar yapılmıyor, neden vahşetin temsilcilerinin yaptıklarından insan olma adına özürler dilenmiyor ki?

Neden “gelenin keyfi için kalkıp da geçmişe sövülüyor, zulüm seviliyor, zalim alkışlanıyor, ikiyüzlülüğü bırakın, bu farklı yüzlülük neden ki?”

Hani Lokman Hekim’e hastalarımıza ne yedirelim diye sorduklarında “acı söz yedirmeyin de, ne yedirirseniz olur.” demiş ya. Ne büyük hastalık ve ne büyük acı geçmişinden utanmak, geçmişinden kendini ayrıştırarak özür dilemek, üstelik eşit davranmamak. Hem de şanlı tarihle övünmemek…

Hayat doğumla başlayan varoluşun yaşandığı mekânlar, zaman ise hayatın gerçekleştiği sınırlı süreler olduğuna göre. Bir anlamda canlıların, özellikle kâinatın sultanı olan en şerefli varlığın, insanın doğduğu coğrafyayı, zamanı ve milleti tercih etmesi, ya da kendi iradesi doğrultusunda tercih hakkını kullanması doğru olmadığı kadar, özel bir yaklaşım, kanaat ise...

Geçmişini inkâr etmemek, kendini tanımak ve tanımlamak, hayatla barışık olmanın, mutlu olmanın bir anlamda ifadesidir. Yani geçmişini reddetmek, geçmişinden utanmak, hatta geçmişteki insanların yaptıklarından özür dilemek, kendini başkalaştırarak tabii olduğu toplumu, milleti reddetmek çift kişiliğin, mutsuz bir hayatın belki de rötuşsuz bir fotoğrafıdır. Bu anlamda Allah’a inanan biri olarak Türkiye’de, Elazığ’da doğduğum, geçmişi şanlı tarihi kayıtlarla dolu bir tarihin devamı olan bir evlat olmayı lütuf ve şans olarak kabul ediyorum. Ve geçmişimin yaptıklarından utanç ve özür dilemek değil, bilakis farklılığım nedeni ile geçmişim ile iftihar ediyorum.

İşte ne kadar yıllar geçse, çağlar birbirini kovalasa da insanlıktan nasibini almayan barbar, müstemlekeci, çifte standartçı, sömürgeci, insana vahşeti hürriyet ve insan hakları sayan bir zihniyetin sembollerinin yaptıklarından mı utanılarak acaba özür dilenmeli, yoksa adeta adli sicil kayıt örnekleri ile tarihe silinmez iz bırakan kahraman, asil ve edepli bir millettin geçmişi alkışlanarak iftihar mı edilmeli?

Tekrarlamak gerekirse inanmak gibi bir duygu içerisinde Allah’ın bir kulu olmakla, O’nun gönderdiği insanlık rehberleri, elçilerini bilmenin getirdiği gerçeklerden, bugünkü insanlığın ihtiyaç duyduğu sevgi, barış, kardeşlik, adalet timsali Sevgililer Sevgilisine tabi olmakla iftihar ediyorum. Bitmedi. Genel bir şekilde ifade etmek gerekirse; Geçmişi fetihler kadar insanlığa hizmetle, ilim ve irfanla dolu vakur Selçuklu ve Osmanlıların torunu olmakla birçok insan gibi ben de onur duyuyorum. Hele hele necip bir milletin kahramanlık destanın temsilcisi I. Dünya, Kurtuluş, Çanakkale… Savaşlarında komutanından, cephanesinden ta gizli kahraman annelerin, çocukların mücadelesini takdir eden bir fert olarak aynı milletten olmakla da iftihar ediyorum.

Özür diliyorum genel olarak ifade edilen ve tek tek ifade etmekle acaba kimi sayarken unuturum endişesi ile isimleri sayılamayan kahramanlardan, gönül insanlarından, bu milletin kaderine hayatlarını feda edenleri anamamaktan, kendilerine layık bir nesil olamamaktan özür diliyorum. Ama ebediyete intikal edenlerin hepsini rahmet, minnet, muhabbet ve saygıyla anıyorum. Benlik mücadelesinin gölgesinden sıyrılıp ortak birler etrafında birleşerek bu vatanı hainlere teslim etmeyenler, düşmanlara canını, malını feda ederek bile bile ölüme koşanlar yaşasın, yaşasın…

Yaşasın yaşasın kendi dünyalarının menfaati için insanları feda eden, insanlığı yok edenler için de yaşasın, yaşasın cehennem!

Ta o zamanlar bugünleri ne güzel temaşa etmiş Merhum Akif; “Ya Rab bu uğursuz günlerin yok mu sabahı…”diye. Ama ümitvarız, ümitvar olmalıyız. Çünkü bu böyle gitmez, “zulüm ile abat olunmaz.” Bir yandan yalancı cennetlerle hayat tacizlerle süslendirilirken, diğer yandan kan ve gözyaşı ile herzaman karanlık yaşanmaz.

Hani bu milleti millet yapan değerler vardı ya; “ Vatan, millet, bayrak, hürriyet, şehitlik, gazilik, Mehmet, Mehmetçik…” Yeter ki biz değerlerimizin, inançlarımızın, gücümüzün, kim olduğumuzun farkında olalım.

Tüm Yazılar için Tıklayınız