Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 1

  • Kişisel           : 386082

  • Toplam         : 3438629

Köşe Yazarı › Yücel CAN › Harputtaki Ölümsüz
5605 kez okundu
07/11/2009

Yücel CAN / Harputtaki Ölümsüz


HARPUTTAKİ ÖLÜMSÜZ TARİH

Tarih elbette çok önemlidir. Anne ve babasızlıktır tarihsizlik. Tarihsizlik tabi ki aynı zamanda bir talihsizliktir. Tarih nasıl önemli olmasın ki?
Kişilerin, doğduğu yer, olayların geçtiği yer, olaylar, nedenler, sonuçlar, ölümler, yani yer, zaman, neden ve sonuçlu ilişkiler nasıl önemli olmasın ki?
Tarih hayatın kendisidir. Kişinin doğduğu yer, kişinin hayatı bir giriştir, önsözdür. Hayatın içerisindeki insani vasıflar, örnekler ve dersler de devasa kitabın anlam yüklü merdivenleridir. Girişsiz, önsöz kitap olmaz; giriş ve önsöz okumakla da kitabın tümü anlaşılamaz. Dolayısıyla doğmak kadar hayatı dolu dolu geçirmek de bir o kadar anlamlı olsa gerek.
Her canlı doğar, büyür ve ölür. İnsanların çoğu ölümün gerçekleştiği ilk günlerde bu ayrılık hüznünü birkaç gün yaşar ve sonra da hafızasının ötesine atar. Kimi insan için kendisi, belki de kendisi dışındakiler adına ölüm adeta bir kurtuluştur. Hatta kimi zaman “ öldü de bir kötülük yok oldu”diye ölüm bir kurtuluş vesilesi görülebilir. Bir gerçek var ki her kim zerre kadar bir iyilik, ya da kötülük yaparsa karşılığını görür. Öyle ki belki zerre kadar da olsa işlenen bu iyilik ya da kötülük yaşamaya, kim bilir çoğalmaya bile devam eder.
Bedenen ölünse bile bırakılan izlerle, buluşlarla, katkılarla, hizmetlerle, örneklerle hayatta silinmezler, ölmezler vardır. Çünkü dünyada geride bırakılan insanlık, eser ölmez. Ve hep birlerle başlayıp sonsuza kadar gidecekler bedenen ölse bile yaşıyorlar ve yaşayacaklar da.
Evet, ölümle dünyaya geride kötülük bırakanlar karanlığın, mutsuzluğun temsilcisi olarak hüzün sahifeleri ile esefle, lanetle anılacaklardır. Kimileri ise…
Kimi güzide insanlar ise ölseler bile insanlığın portresi olacaklar. Doymak için değil, bir amaç için yaşayan bu onurlu insanlar bir vizyon sahibi olarak insanlık misyonunun temsilcisi olacaklar. Çünkü Onlar, insana ve insanlara verdikleri değer ve hizmetlerle ölmeyecek, ölümsüzleşecekler, ölseler de anlatılacaklar, unutulmayacaklar. Çorak toprağın su ile arkadaş olan tohumun hayat damarı olan bu Ölümsüz Ölümlüler; sönmez ışıklar, bitmeyen umutlarla bedenen ölseler de gerçek anlamda yaşayarak insanlığın rehberi olacaklardır.
Bu anlamda güzel ülkemizin, hatta dünyanın küçük, ama anlamlı bir coğrafyası olan Harput’a, Elazığ’a kim ölü diyebilir ki? Basılan yerin anlamlı olduğu bu güzel beldede hangi olaylar ve kişiler hafızalarda canlanmaz ki? Kim Harput’u gezerken kendini yalnız hisseder, Harput’u temaşada hazzın doruğuna ulaşmaz ki? İşte yıllara inat sırrı çözülemeyen Arap Baba! Bedenen bile çürüdüğünü söylemek mümkün değil Arap Babanın?
Harput her karesi kanla yoğrulmuş mukaddesat kokan topraklar, mekânlar, alemler, güzelliklerdir. Okumak, evet alfabeyi okur gibi Harput’u da okuyabilmek. Kim ölü acaba? Yaşayan canlılar mı, yoksa bedenen ölen hayatları ile ölümsüz olanlar mı?
Harput çok iyi okunmalı, anlaşılmalı, anlatılmalı, yaşamalı, yaşatılmalı. Bakın Harput ne zengin, ne anlamlı, tarih kokuyor, insanlık kokuyor!
Bakın Birinci Dünya, Kurtuluş, Çanakkale, Kafkas Cephesi, Seddül-Bahir, Anafartalar, Çonkbayırı Savaşlarının Ölmez Kahraman Askeri Albay Hacı Hulusi Yahyagil tarihin gerçekleri ile adeta beni anlayın diyor sanki.
1925 yılında Harbiye'den asteğmen olarak mezun olan Hulusi Yahyagil- Hacı Bey, yurdun çeşitli yerlerinde görevlerde bulunarak vatanperverlik örnekleri sergilemiş. İşte şehit olmayı arzulayan Kahraman Askerin, Çanakkale’de 26 Temmuz l9l5'te Kadir Gecesinde kendi ifadesi ile “Yüzümden, kolumdan, göğsümden yaralandım.” ifadesi. Ya yine 26 Temmuzda bu hayattan göçmesi tesadüf müdür dersiniz?
Ya kendi insanına gösterdiği merhameti, kendisinin gerçek anlamda bir asker ve vatanperver olduğunun göstergesi değil miydi? İşte Dersim!
Bakın O Komutan kendi ağzından nasıl anlatıyor Dersim’i:
"l938'de bizi Dersim isyanını önlemeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de, bazı dağ köyleri o yıl vergi verememişti. Bize verilen emir ise tek kelime idi: 'İmha!
"Canlı bir şey bırakmayınız; genç-ihtiyar, çocuk-kadın ve saire."
"Müthiş bir hüzün ve ızrıdap içinde idim.
"Az sonra isyân olan bölgeye gittik. Döndük dolaştık. O bölgesi terk etmişler, dağlara mağaralara çekilmişler. Rahmet-i İlâhîye yardımımıza yetişti. Elimizi kirletmeden ve kana bulaştırmadan bizi kurtardı.”
1950 yılında Albay rütbesi emekliye ayrılan Emekli Albay İbrahim Hulusi Yahyagil bir asker, kahraman, komutan, gazi… Sadece bir asker miydi Elazizli Albay!
Çocukluk, gençlik ve askerlik dönemleri. Bir dönem daha var ki yüzbaşı iken Mustafa ismindeki bir Zatın 1929 yılında, Barla’da Üstadı ile tanıştırması ile “hayatım yeniden değişti, anlam kazandı.” diyordu Hacı Bey. Ve yirmi yıl sonra ellili yıllarda Üstadı ile yirmi dakikalık bir görüşme daha. Ömür boyu şeklen altı görüşme, ama hissederek her gün beraber olabilmek! “Edep ya hu” dermiş büyüklerimiz. Albay İbrahim Hulusi Bey yine kendi ifadesi görüşmesindeki inceliği bakın nasıl anlatıyor “Üstad'la görüşme ve sohbetlerimiz sırasında, yüzüne bakamazdım. Zaten bakılmayacak derecede heybetli idi. Son ziyaretimde cesaretimi toplayarak bakabildim.”
Üstadı ise kendisini”… Hiç sarsılmayan muhlis bir kahraman elbette dünyanın geçici, kıymetsiz, fani vaziyetleri karşısında telaş etmez, mağlup olmaz inşaallah'' diyor. Sadece bununla da kalmıyor Hulusi Bey için. İşte alıntılarla tarih yapraklarında bazı hatıralar:
"Siz maddî rütbenizden çok yüksek, manevî rütbeniz iktizasıyla, ayrı ayrı yerlere gönderiliyorsunuz. O yerlerin sana ihtiyacı var. Hiç merak etme!
-Birincilliği daima sana kazandırıyorlar.
—Birinci oldun, Sen bunların birincilerinden oldun.
—İşte mağrur olma, şükret; sen o askerlerden bahtiyar birisin ki, evvel yetiştin.\"
Ömrü mücadeleler karşısında aldığı birinciliklerle dolu, samimiyet libaslı, asker ruhlu, yüksek seciyeli bir asker, komutan, vatanperver, örnek bir insan. O insanlığa hizmet için bahaneler arkasına sığınmamış, geceleri gazete yazarak gazetecilik de yapmış. Hayatı hep Birincilikle dolu Hacı Bey’in. Hizmet, hizmet, hizmet…
Ve bedenen 26 Temmuz 1986 yılında, şehit olmayı arzuladığı gün sevenleri toplanıyordu Elazığ’a. Mahşeri kalabalık sonra her yıl temmuz ayının son baharında bu güzel ve örnek insanın, Elazığ’dan öte herkesin, Hacı Bey’i için yine Elazığ’ımızda unutulmayacak, yad edilecek.
Asıl mesele bedenen ölünse de eserlerle yaşayabilmek, insanlara yardımcı olabilmektir. Bize düşen ise önyargılardan, korkulardan sıyrılıp tarihi, Harput’u, İbrahim Hulusi Yahyagil’i- Hacı Bey’i iyi bir şekilde okuyabilmek.
Kim birinci, bir inci olmak istemez ki…

Tüm Yazılar için Tıklayınız