Özlemek… Özlemek nedir, insan niçin özler, ösker ki! - İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği 2009"/> Özlemek… Özlemek nedir, insan niçin özler, ösker ki! - İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği 2009"/>
Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 2

  • Kişisel           : 386119

  • Toplam         : 3440552

Köşe Yazarı › Yücel CAN › ÖZLEMEK YA DA ÖSKEMEK...
3070 kez okundu
21/12/2020

Yücel CAN / ÖZLEMEK YA DA ÖSKEMEK...


Özlemek… Özlemek nedir, insan niçin özler, ösker ki!

Özlemek-öskemek  bazen kavuşmaya müjde iken, bazen de geçmişe hasrettir. İnsan geçmişte yaşadıklarına müştak olarak mutluluğu yaşadığı gibi ah keşke ifadesi ile tekrar yaşamayacakları ile geçmişe hasret duyar: geçmişte yaşadıklarına gıpta ettiği için geçmişini de özler-ösker.

Türk Dil Kurumuna göre özlemek; bir kimseyi, bir yeri veya bir şeyi görmeyi, ona kavuşmayı istemek, göreceği gelmek, ezip karıştırmak, zambakgillerden bir bitki türü anlamlarında kullanılmaktadır. Farklı tanımlamalarda ise özlemek; iştiyak, öz benlik, zihin, iştiyak, arzu, istek, özünde derin duygular, bir bekleyiş anlamlarına da gelmektedir.

O halde neye özlem duyulur? Geçmişteki güzel yaşantılara ki özlemlere anlam katan da bu tür hadiselerin ilk olması kadar, insanı da etkilemesi, insanın aleminde değişiklik meydana getirmesi de dikkate alınması gereken bir durumdur.

Özlemlerin en üzücü tarafı da ulaşılma sorunu ile birlikte çoğu zaman tekrarının mümkün olmaması, mazide kalmasıdır ki özlemlere ulaşılamama çoğu zaman insanı hayal kırıklığına sürükler.

Peki insan neden özler, ösker ki?

Özlemlerin eskide kalması, şekilciliğin, monotonluğun ve insani değerlerin anlam kaybetmesi, değer yitirmesidir.

Yapılan araştırmalar geçmişin birçok yönü ile öneminden bahseder. Bu anlamda bilim adamları insanın çocukluk döneminin adeta bir temel taşı olduğundan bahseder.  Bu yönü ile bakıldığında da çoğu zaman geçmişe özlem duyulur.

Gelişen iletişim, etkileşim, makineleşme, sanayi, bilişim dünyasının gelişmesi gibi kolaylıklara rağmen insanlığın da robotlaşarak hassasiyetlerin, hasletlerin, duyguların, değerlerin zayıflaması; dejenere olması, şekilciliğin; yapmacılığın, şekli insanlığın ön planda olması da geçmişe duyulan özlemlerin öncelik gösteren nedenlerindendir.

Samimiyet, sadakat, vefa, güven, hürmet, muhabbet, kanaatkarlık, şükür, paylaşma, birliktelik, arkadaşlık, dava, inanç ve kültürel değerleri lüks, ayrıntı görünmekte ve karın doyurmuyor yaklaşımı ile değerlendirilmektedir.

 Bazen öyle olur ki geçmişte insana bir dayanak olan ilkokulda bayrağın asılı olduğu direk bile aranır olur ve özlenir. Birden bırakırsınız kendinizi kendi şiveniz ve yöreniz içerisindeki özlemlere-öskemelere…

Farkında olduğum zamandan beri,

Adım Yücel olsa da saflık, samimiyet, sadakat, Dili Can mahlasım.

Güven duymak, güvenilir olmak ta yaratılıştan.

Bir sorumluluk verildi mi adı emanet olur ve aslan kesilirdik.

Biz okula başlarken bile yabancılık ve yalnızlığı hayata yazmışız.

Hani okullar açılırken bir yandan sevinç, bir yandan hüzün arası karma bir duygu var ya!

Ondan da öte...

Okulun ilk açıldığı günlerin ilkokulun beş yılında kalmaz heyecan...

Neden mi ilk hafta ders olmaz anlayışı ile en az bir hafta sonra gidilirdi Atatürk İlköğretim Okuluna.

İlk hafta, ilk gün herkes edinmiştir kendisine arkadaş. Ya Can!

Zil çalar ve herkes koşar arkadaşları ile koşar bahçeye.

Dili Can'ın en yakın arkadaşı bayrağa ev sahipliği yapan O direk var ya!

Teneffüs süresince sağ kolundan direkte döner Dili Can, bir de sol taraftan.

Zil çalınca ayrılır arkadaşından Dili Can diğer teneffüslere kadar.

Hep böyle olmuştur beş yılın ilk on beş günü.

Geçenler de vardım hala yaşıyordu arkadaşı!

Dile gelse neler söylemezdi ki Keban'da şahit...

Dedim ya öskedim(özledim),

Öskedim o günleri, öskim ha!

Öskedim o günün samimiyetini,

Ele öskedim ki gözümde tüti arkadaşlar,

Öskedim arkadaşları, öğretmenlerimi, hademeleri...Ben hepizi öskedim...

Elazığ’da, Keban’da, Köyde biz bacı, kardaştık, böyüklerimizle-ana, baba yaştakilerle bile Abe, Ablaydık...

Gittim okuluma direk hala duri,

O beni okula geç gönderen babamdan kalan teneffüsteki zorunlu arkadaşım.

Dilek hala duri yerinde yıllara, çok yüzlülüğe inat.

Hem de darbelere rağmen dimdikti o direk.

Niye dik olmaya ki bayrağımızı taşidi üzerinde.

Ben ilkokulumu, arkadaşlarımı, Keban'ımı, Köyümü, Elazığ’ı öskedim.

Hem de ele öskedim ki...

Keşke imkanım ola da hepsiyle bir daha bir arada olsak,

Ben geçmişimi, çocukluğumu, mahlemi, ilkokulumu, Keban’ımı, Fırat’ı, Üçağaç Köyü’mü, Elaziz’imi öskedim...

Dedik ya yalnızlık ve mücadele ta o günden beri var... Samimiyet, sadakat, vefa, hürmet, muhabbet, güven, mukaddesat, vatan, bayrak konusunda inadına binin adımı olmaktansa adam olarak ben yalnızım...

Samimiyet, sadakat, hürmet, muhabbet, güven, mukaddesat, vatan, bayrak diyenler ille de makam, ille de rakam diyerek gitti inadına birkaç kişi ile yalnızım...

Makam ve rakamı öne aldılar, davayı Tava yaptılar, kimi vefayı vefa vefat ettirdi, kimi de vefayı başka isimde aradı, hesaplar havada uçuştu, hasbilikle yine sayısı azda kaldım, ki bilir belki de yalnızı... Otobüste kaptan, muavin, yolcu oldum sahili selamet hedef dedim, durakta inen de olmadım, araç değiştiren de. İnsanların samimiyetsiz, gösteriş dolu aldatıcı cazibedar gaddar dünyanın iki değil, yirmi değil, çok yüzlülüğünde ben yalnızlığımı özler hale geldim. Keyfiyet, kemiyetten evladır diyerek yalnızlığımı sevdim...

Ben dünümü, geçmişimi özledim-öskedim…

Tüm Yazılar için Tıklayınız