Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 2

  • Kişisel           : 379018

  • Toplam         : 3405721

Köşe Yazarı › Mehmet MEMDOĞLU › "Sen de mi Brutus?!"
12834 kez okundu
29/07/2016

Mehmet MEMDOĞLU / "Sen de mi Brutus?!"


Manevi temizliğe, bedeninin merkezi olan kalp te başlanır. Kalp, günah kirlerinden ve malayani şeylerden temizlendikçe, insanda “kemalat” tecelli eder ve kişi Allah’ın izniyle “insani kâmil” derecesine ulaşır. İnsanoğlu zahiri temizliğe de öncelikle bedeninden, ikamet ettiği, yerden ve bölgesinden başlar.

Devlet içerisinde bir ihanet varsa, -15 Temmuz’daki ihanet şebekesinin kalkışması buna delildir- temizliğe, devletin “merkezi”, merkezi konumundaki kurum ve kuruluşlardan başlanmalıdır. Başbakan Binali Yıldırım’ın darbe girişimi sonrası, "MİT Müsteşarı'na, Genelkurmay Başkanımıza 'Neden önceden haber vermediniz?' diye sordum, tatmin edici cevap alamadım" ifadesi, darbe girişimi öncesindeki çok sayıda “karanlık” noktanın varlığını göstermektedir.

15 Temmuz gecesi kalkışması içerisinde yer alan hainler, çok sayıdaki darbeci rütbeli asker görünümlü terörist de -maalesef- başta Cumhurbaşkanı, (bu konudaki hassasiyeti bilinmesin rağmen) Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlıkları olmak üzere, TSK komuta kademesinde yer alan komutanlara en yakın isimler olan şahıslar, yani emir subaylarıydı. Şahsi kanaatim, bu ihanet şebekesinin sadece TSK ile sınırlı olmadığı yönündedir. İhanetin, siyasi, bürokratik ve finansal ayaklarının da olduğu/olabileceği tartışma götürmez bir gerçektir. Cuntacı hainlerin basına yansıyan ifadelerine bakıldığında, yirmi milyon insanın bunlar tarafından fişlenmiş olması, ihanetin sadece TSK ile sınırlı olmadığı şüphesini güçlendirmektedir.

Türkiye’deki darbeler tarihine bakıldığında, bütün darbe ve darbe girişimlerinin ABD ve Batı destekli olduğuna şahit oluyoruz. 15 Temmuz ihanet şebekesi kalkışmasının da ABD’nin bilgisi dâhilinde olmadığını düşünmek, saflık hatta ötesinde; ahmaklık olur. Hatırlanacağı üzere, 12 Eylül darbesini, dönemin ABD Başkanı Carter’a "Bizim çocuklar başardı" sözleriyle, o dönem CIA’nın Türkiye Şefi olan Paul Henze müjdelemişti.(!) 1919’daki işgal günlerinde, İngiliz Ordu Karargâhı olarak kullanılan İstanbul Büyükada’daki Splendin Otel’in; 15 Temmuz’da CIA bağlantılı olan ABD’li Profesör Henri Barkey’in de aralarında bulunduğu çoğu yabancı 17 ismin yer aldığı toplantılara ev sahipliği yaptığı ortaya çıktı. Asker üniformalı teröristlerinden Tuğgenaral Hasan Polat’ın darbe öncesinde İncirlik’te Amerikalılarla 12 kez görüştüğü basına yansıdı. Ve yine, 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılması sonrası, "Eğer darbe başarılı olsaydı, İslamcılar kaybedecek, biz kazanacaktık" diyen ABD'li emekli asker Ralph Peters’ın ifadesi, ABD’nin bu darbe girişimindeki direkt ya da endirekt müdahalesi gösteriyor.

Tüm Türkiye’yi bir gecede karanlığa gömecek olan 15 Temmuz kaos planının, yakın bir zamanda hazırlanmış olması mümkün değildir. Bu darbe girişiminin kodları 17 ve 25 Aralık (2013) operasyonlarında aranmalıdır. Devleti ele geçirmeye yönelik 17-25 Aralık operasyonları akamete uğratıldığı gün, bugünkü hain darbenin fitili ateşlenmiştir.

AK Parti dahil, siyasi partilerin merkez ve taşra teşkilatları içerisindeki "kripto" FETÖ'cüler bir an önce tasfiye edilmelidirler. Siyasetin içerisine (özellikle Ak Parti’ye) yerleşmiş bu “ur”un temizlenmemesi, devletin kılcal damarlarına ve kurumlarına sızmış hainlerin tasfiye edilmesini güçlendirmektedir.

15 Temmuz sonrasında (darbeye iştirak eden asker görünümlü teröristleri kast etmiyorum)  kamu kurumlarında çok sayıda personel, FETÖ terör örgütü ile ilişkili olabileceği şüphesiyle gözaltına alındı. Devletin ani bir refleksle gözaltına aldığı kamu personeli içerisinde az da olsa, FETÖ ile ilişkisi olmayan memurlar da bulunmaktadır. Bu noktada devletin, çalıştığı kurumdaki görevi nedeniyle, FETÖ’cülerin hedefi olmuş ve FETÖ’cüler tarafından bilinçli olarak itibarsızlaştırılmak istenen memurların da bulunabileceğini göz ardı etmemesi gerekir. Anayasa’nın 38. Maddesi “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” hükmü gereği, her gözaltına alınan kamu personelinin potansiyel FETÖ ‘cü olarak görülmesi, toplumda büyük bir travmanın yaşanmasına sebebiyet verecektir. Dolayısıyla, gözaltındaki (çıkarılan KHK ile 30 güne çıkarıldı) kamu personelinin mahkemeye çıkarılış anına kadar kötü muamele görmemesi, tüm işlemlerin hukuk kuralları çerçevesinde yapılması hukuk devletinin bir gereğidir.  

15 Temmuz darbe kalkışması, başta TSK olmak üzere, kritik konuma sahip hassas kurumların ivedilikle yapısal düzenleme ve değişikliklere gidilmesini zorunlu kılmıştır.

Darbeci eşkıyalar ajandalarına "Milleti" not etmemişlerdi. Halkın darbe girişimine bu kadar mukavemet göstereceklerini düşünemediler. 15 Temmuz ihanetini geri püskürten güç, halkın "iradesi" olmuş ve bu güç, kırılgan yapıdaki "sosyal fay" hatlarını ortadan kaldırarak insanımıza "millet" olma bilincini bir kez daha hatırlatmıştır.

İnancın olduğu yerde umut ve zafer vardır...

Tüm Yazılar için Tıklayınız