Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 1

  • Kişisel           : 386069

  • Toplam         : 3438010

Köşe Yazarı › Yücel CAN › GÜNAYDIN, ÜSKÜDAR...
6848 kez okundu
10/11/2013

Yücel CAN / GÜNAYDIN, ÜSKÜDAR...


Günaydın, günaydın…




Atı alan Üsküdar’ı geçti. Üsküdar’da sabah oldu. Hem de çoktan…


Bu cümleler gerçek anlamda kullanıldığı gibi mecazi anlamda da kullanılmaktadır.

Zamanı geçen, geç uyanılan durumlarda günaydın! Demek tam yerinde olur. Yerine göre de “Atı alan Üsküdar’ı geçti. Üsküdar’da sabah oldu.” sözleri kullanmak da bir o kadar yerinde ve anlamlı olsa gerek...


Arşivler incelendiğinde TBMM Sokakta kalan ve Yaşayan Çocukların Sorunlarını Araştırma ve Çözüm Yollarını Araştırma Komisyonu Raporu” ilk kez Günışığında ele alındığı görülecek. Günışığı bunun gibi ilkleri yaşadığı gibi birçok önemli husus yine Günışığında yer bulmuştu. Her yıl futbol karesindeki resimde yer almasa da ilkler, farkındalıklar hanesinde bir nokta da olsak ne mutlu!

İki binli yılların ilk yarılarıydı. O dönemlerde haftalarca Avrupa Birliği ve Ortadoğu ile ilgili önemli hususlar Günışığında değerlendirilmişti. Geçen zaman gösterdi ki yazılanlar bugün başkaları tarafından belki yeri geldiği için, belki de ulusal medyada yer aldığı için yılların bilgisi yeniymiş gibi hayretler içerisinde bırakıyor. “ insan, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun yeraltı kaynakları nedeniyle terörün hedefi olduğu gibi haberler…  İnsanın bu defa da Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok demesi geliyor.


Bugün, Avrupa Birliği ile örtüşen kanaatleri ilgili Günışığındaki yazılar arşivlerde hala yaşıyor. Ortadoğu da…

Ortadoğu ile ilgili hususlar ele alındığında; Hak olan üç dinin merkezinin olması nedeniyle inanç yönüyle önemli olduğu, ulaşım ağlarının üzerinde olması nedeni ile coğrafi özellikleri ile birlikte stratejik öneme sahip olduğu, kıyamet kopması ile insanların toplandığı mekân olması hasebi ile Ortadoğu’nun geliştirilmesi gerektiğini dün olduğu gibi bugün de tekrarlamak gerekir.


Bugün şaşkınlıkla izlenilen Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizdeki yeraltı kaynaklarının zenginliği ve bu konuda oynanan oyunlar yeni değil, belki figüranlar farklı.  


Avrupa Birliğini atlayarak gelelim Ortadoğu ile birlikte ele almaya. Aslında Günışığında 21.05.2009 tarihinde Karanlıktaki Devasa isimli köşe yazımda sadece Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde değil, Türkiye’nin birçok yerinde devasa kaynakların olduğu, bor başta olmak üzere değişik yeraltı kaynaklarının olduğu, ama ne hikmetse bu anlamda arzu edilen üretimin gerçekleşmediği küçük bir örnek olan Elazığ ile birlikte izah edilmeye çalışılmıştı.


Bu konuda bir adım geri giderek tarihine düşman yetiştirmek için Yahudilerin taltif ve yüksek fiyatlarına aldırış etmeden bir avuç toprağın bile savaşla alınabileceğini söyleyen cevval, kararlı, stratejik kararları hemen alarak uygulayan ve bir o kadar da ileriyi gören hani o Kızıl Sultan! dedikleri Sultan Abdülhamit ta 1900’lü yılların başlarında o zamanki Osmanlı haritasına göre bir petrol haritası çalışmalar sonrası kendilerine takdim edilmiş.


Sultan II. Abdülhamid özellikle Batılı Devletlerin dikkatini çeken yeraltı kaynaklarının gelecekte de çok etkili olacağını hesaba katarak bu alanda yetişmiş elemanını olmaması gibi sıkıntıları sıkıntıları gören Sultan Abdülhamit kendi fedakârlık ve gayreti ile Hazine-i Hassa'dan, yani padişahın şahsi malından ödenek çıkartarak geniş kapsamlı bir petrol rezervi aramalarında Sultan Abdülhamit’in kendi parasıyla yaptırdığı çalışmada yabancı ve yerli mühendisler yer aldı.


Alman maden mühendisi Paul Groskoph ve Habip Necip Efendi yönetimindeki araştırma ekibi çalışmalarını tamamlayarak 22 Ekim 1901'de Sultan II. Abdülhamid'e sunmuşlar.
İşte rapor doğrultusunda bazı bilgiler:


Sultan'ın hazırlattığı tespit haritasında Güneydoğu Anadolu'nun neredeyse tamamında yüksek ölçekte petrol rezervinin olduğu saptanıyor. Görevli mühendisler araştırmalarını Doğu ve Güneydoğu ile sınırlı tutmayıp Osmanlı toprakları içinde bulunan Zaho, Erbil, Kerkük, Süleymaniye, Musul ve Bağdat gibi bölgeleri de taranmış. İşin en ilginç tarafı yüz yıl önce hazırlanan petrol haritasının birçok yerinde hâl-i hazırda petrol çıkarılıyor olması. Dicle ve Fırat nehirleri havzasında yapılan petrol taramasını da unutmamak lazım.


Araştırmayı yapan Paul, Dicle Nehri kıyısı dışında, Dicle'nin kıyı şeridi boyunca uzayıp giden yüksek dağlarda da petrol bulunduğunu kaydetmiş. Yine de o dönemin teknik imkânları açısından 900 metre yükseklikteki bu dağlardan petrolün çıkarılması ve nakliyatının zor olacağını eklemeyi unutmamış.

65 noktada(1. Diyarbakır2. Mardin3. Bismil 4. Hazro Çayı5. Sinan 6. Batman çayı 7. Dicle 8. Midyat 9. Bedran10. Bitlis Suyu (çayı)11. Tulan 12. Siirt 13. Botan çayı 14. Habur 15. Fındık 16. Cizre 17. Dehuk18. Zaho 19. Habur çayı 20. Hakkari (Çölemerik) 21. Ahmediye 22. Bisan23. Alkuş 24. Akra 25. Büyük Zap26. Revanduz 27. Musul 28. Karakuş 29. Nemrut 30. Küçük Zap 31. Erbil 32.Köysancak 33. Altınköprü 34. Şargat 35. Hamrin Dağı 36. Kerkük 37. Taşhurmatı 38. Tavuk9. Karadağ 40. Süleymaniye 41. Karadağ 42. Aksu 43. Tuzhurmatı 44. Kefri (Salahiye) 45. Deli Abbas 46. Tikrit 47. Samara 48. Haso çayı 49. Narbin Suyu 50. Diyale Suyu 51. Ramadi 52. Felluce 53. Mendeli 54. Bakuba 55. Kazımiye 56. Bağdat 57. Museyyeb 58. Hılle 59. Kerbela 60. Hit 61. Fırat 62. Anah 63. El-Kadim 64. Ebu Kemal 65. Meydani) petrol tespit edilmiş.


Abdülhamid bunların hepsini biliyor ve petrolün gelecekte stratejik bir silah olacağının hesabını yapıyormuş. Bu yüzden Musul'un petrol arazilerini satın aldı. Çünkü İngilizler ısrarla burayı istiyordu. İngilizler, 1. Dünya Savaşı'nda Bağdat'ı almak için harcadıkları paranın 7 mislini Musul'a sahip olmak için harcamışlar.


Bir not oldukça dikkat çekici. Başmühendis Paul Groskoph, ince detayların yer aldığı raporun sonuna iki önemli noktayı da ilave etmeyi unutmuyor: "Dicle ve Fırat nehirleri havzasında zengin ve mühim petroller bulunuyor. Bunların işletilmesi ve pazarlanması için Bağdat'a uzanan bir tren yolu lâzım. 1889'da inşaatına başlanan ve 1902'de biten demiryolu petrolün Anadolu'ya taşınmasını sağlayacaktır. Bunun için ana hatta sadece birkaç ilave ek hattın yapılması yeterlidir." Başmühendisin ikinci notu ise iyi değerlendirilmesi durumunda bu petrol coğrafyasının gelecekte dünyanın en önemli merkezlerinden biri olacağı şeklinde.


Çalışmanın kapsamı petrol haritası ve bununla ilgili raporlarla kısıtlı değil. Hazine-i Hassa'ya devredilen petrol hakları ve bununla ilgili yazışmalar da bulunuyor kitapta. 18 Kasım 1902'de Yıldız Sarayı'na gönderilen belgede Musul vilayetindeki petrol madenlerinin imtiyazının Hazine-i Hassa'ya verildiği kaydediliyor. Daha sonraki tarihlerde padişaha ait araziler Maliye Hazinesi'ne devrediliyor. Ancak 12 Ocak 1920'de Maliye Hazinesi'ne devredilen padişaha ait bütün malların tekrar Hazine-i Hassa'ya devri için bir kararname çıkartılıyor.


'Sultan'ın petrol haritası' Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan "Osmanlı Döneminde Irak" isimli kitapta yer almaktadır. Bu kitap okuyana çok şey verecek gibi.  


Asya, Ortadoğu, medeniyetlerin beşiği Mezopotamya’nın, kaynağı cennetten olan nehirler ve bu güzergâhtaki yerleşim yerleri. İlk şehirler, ilk organize devletler buralarda kuruldu.


Ya şimdi! İyi okunmayan bu kareler sonrası Irak, Suriye, Filistin kan ağlıyor. Ortadoğu için savaş senaryoları yazılıyor. Üstelik buralardan yapılan desteklerle Türkiye’de terör hortlatılıyor. Bir yandan yeni keşiflermiş gibi dün ile bağlantı kurulmadan yorumlar yapılıyor, diğer yandan da doğu ve güneydoğu için geri kalmış, yatırım gitmemiş, sapa, zor şartlar, ağır coğrafik yapı, ihmal edilmişlik, kurak, yoz, verimsiz gibi önyargılı, kalıplaşmış hususlar dikte edilerek ezberletiliyor ve bunun üzerinde pirim yapılıyor.

Peki anlatılanların bir kısmı da olsa doğru değil mi?


Elbette doğru. Yanlış, hatalı politikalar varama bu önyargı ile terörle, zorbalıkla çözümlenemez ki!

Bir zamanların medeniyet beşiği şimdi kan ağlıyor. Fırat, Dicle akıyor, insanlar sadece bakıyor, durumun mahiyeti ile ilgilenmiyor. Fırat ile ilgili hadisler, ayetlerdeki dağlara çekilen dikkatler bile bir şeyler anlatmıyor mu?

Tüm Yazılar için Tıklayınız