Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 1

  • Kişisel           : 386087

  • Toplam         : 3438930

Köşe Yazarı › Yücel CAN › 2B VE SERMAYE GÖÇÜ
6616 kez okundu
04/01/2013

Yücel CAN / 2B VE SERMAYE GÖÇÜ



Nüfus da nüfuz da elbette çok önemlidir. Nüfus sadece sayıyı ifade etmez. Nüfus aynı zamanda yapı, özellik, konum, strateji ile yakından alakalıdır. Nüfus alt dalları olan ve birçok bilim dalı ile yakından ilişkisi olan bir bilim dalıdır. Nüfus her ne kadar sosyoloji gibi bilimlerin alt dalı olarak algılanmışsa da bugün nüfus değişik açılardan ele alınan bir bilim dalıdır.


Nüfus bilgi dağarcığıdır, plan ve programların bir noktada haritasıdır. Nüfus, demografik özelliklerin ta kendisidir. Nüfuz da önemlidir elbette. Nüfusla nüfuz kazanıldığı gibi azalan, nüfusla nüfuz da kaybedilir.


Cumhuriyet Döneminde 20.10.1927 tarihinde yapılan ilk nüfus sayımındaki toplam nüfus 13.648.270’di. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ''Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2011 Nüfus Sayımı Sonuçları''na göre de 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla Türkiye nüfusu 74.724.269 kişi idi. Her ne kadar ilk bakışta ülkemizde bir nüfus artışının olduğu görülse de gerek nüfus ve gerekse nüfuz konularında sağlıklı bir yapının izlenmediği söylenebilir. Neden ve nasıl mı?


Öncelikle ülkemizde bölgeler arasında bile nüfus yapısında, yoğunluğunda bir farklılık söz konusudur. Hizmet ve yatırımın gittiği yerlerdeki nüfus da nüfuz da diğer bölgelere göre daha iyi düzeydedir. Türkiye’nin bir özeti olan İstanbul’un bulunduğu Marmara Bölgesi en fazla göç alan, nüfus yoğunluğunun daha sık olduğu yerlerdir. Nüfusun yoğun olduğu bu yerlerde dışarıdan gelen nüfus ile ilgili sağlıksız ve olumsuz değişik durumlar meydana gelmiştir.


Terör, mahrumiyet gibi durumlar nedeniyle yatırımın ve hizmetin gitmediği yerlerde nüfus ile nüfuz adına sıkıntıların yaşandığı da bir gerçektir. Terör, anarşi, siyasi kutuplaşmalar ve sonrasındaki ihtilaller de Türkiye’yi olumsuz yönde etkileyerek gerisin geriye götüren diğer handikaplardır.


Ülkenin vatandaşına, milletine sahip çıkması yerine inançları nedeniyle hak tanımaması nedeniyle ortaya çıkan kaliteli ve eğitim düzeyi yüksek nüfusun özellikle batıya kayması da karşılaşılan önemli risklerden bir diğeridir.


Pronatalist- antinatalist, nüfus arttırıcı ve azaltıcı yöntemlerdeki tutarsızlık da dikkat çeken bir diğer durumdur. Nüfus artış endeksine paralel olan dönemlerde devletin çocuk başına para vermesi nüfusun kaydedilmesinde önemli etkenlerden biri olmasına rağmen, resmi yerlerde çalışan veya işsizlere yönelik bu tür uygulamanın sağlıklı işlememesi de beraberinde değişik sıkıntılar doğurmuştur. Dahası ülkemizde nüfus artsın mı, artmasın mı yönündeki tartışmalar da kutuplaşmalar bile söz konusudur.


Dünyada, özellikle batıda azalan nüfusun handikaplarının sezilmesi üzerine Başbakanımız tarafından önceleri üç çocuk, daha sonra da beş çocuk düşüncesi ile uygulamanın paralel olması tercih edilmesi gerekirken çocuk sahibi olanlara verilen katkı, destek miktarı çok düşüktür. Bu miktarın arttırılması ile çocuk sayısının artması, üçe, beşe gelmesi daha anlamlı olabilecektir.


Bir gerçek daha var. O da bir çocuk yetiştirmenin birden fazla çocuk yetiştirmeden daha zor olmasıdır.
Özetle ülkemizde nüfus ve nüfuz ile ilgili politikaların değişik algılanması, bu anlamdaki politikaların yanlış olması veya uygulamadaki güçlükler nüfus ve nüfuz alanında arzu edilen bir noktada olmadığımızı göstermektedir.


İç ve dış göçün önlenmesi ile beraber ilk kez aile alanında ulusal düzeyde sosyal politikaların oluşturulması bile cumhuriyetin kuruluşundan seksen doksan yıl sonra olmuştur. Doğu bir uygulamanın yapılıp yapılamayacağı da bir başka sorundur.
Ülkemizdeki konu ile ilgili birim ve kuruluşlar bu anlamda makro, mikro, bölge ve ülke düzeyinde oluşturulacak politikalar doğrultusunda koyulacak doğru teşhis sonrasında, tedavinin de yine aynı doğrulukla uygulanarak yapılan yanlış politikalardan da geri dönülmelidir. Nüfus ama kaliteli ve nüfuzu olan bir yapı sadece ülkemiz için değil, başta bölgemiz ve sonra da dünyamız için bir şans olacaktır.


Peki, Elazığ’ı nasıl okumak gerekir?
Cumhuriyet Döneminde Elazığ’da 20.10.1927 tarihinde yapılan ilk nüfus sayımındaki toplam nüfus 213.531’dir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2010 yılı Nüfus Sayımı Sonuçlarına göre Elazığ’ın nüfusu ise il geneli 552 bin 646’dir. Elazığ da Türkiye gibi her ne kadar bir artış söz konusu ise de bu artış yeterli mi? Nüfus ve nüfuz ne alemde acaba?


Bir kere Elazığ, Harput’un ovaya inmesi ile beraber dışarıya, hatta ülke dışına da göç vermiştir. Daha önceleri Harput’la coğrafi sınırı çok geniş olmasına rağmen izlenen politikalar neticesinde daha öncesinde Elazığ’a bağlı olan belde ve ilçeler çevre komşu illere bağlanmıştır. Tartışmaya neden olmama ve öznel bir yaklaşım sergilememe adına ismi verilmeyen ilçelerden bazıları başka illere bağlı olmasına rağmen kendilerini hala Elazığlı kabul etmekte, alış verişlerini, ilişkilerini de Elâzığ’la sürdürmekte, hatta bağlı olduğu ile gitmeyi bile tercih etmemektedir. Bu ahenk sosyal yaşamda olduğu gibi kültür, sanat ve folklor de de söz konusudur. Bu haliyle de Elazığ nüfus ve nüfuz açısından bir küçülme ile karşı karşıya kalmıştır.


Nüfus ve nüfuzdaki önemli bir diğer sorun da Elazığ’ın elindeki ekonomik, kültürel, eğitim gibi değerlerini giderek kaybederek bazı meslek gruplarını kaybetmiş, bir zamanlar Bölge Şehri, Doğu’nun Paris’i olarak bilinen Elazığ yatırımlardan yeterince nasibini alamamıştır. Dahası devletin garantisi mantığındaki memur zihniyeti müteşebbis ruhların doğmasını engellemiş, müteşebbisler, işadamları da yatırımlarını komşu illere ve batıya kaydırmışlardır.


Elazığ Harput gibi inanç, yeraltı, su gibi kaynaklar ile beraber konumunu da iyi bir şekilde kullanamadığından zenginlik içerisinde fakirlik çekmeye devam etmektedir.


Kuzova, organize sanayi ve hayvancılık gibi projelerin zamanında bitirilmemesi ile beraber mevcut sanayi bölgelerinin kendini yenileyememesi ve kapanması ile beraber uslu çocuk yaklaşımı ile devlet ile uyumlu görünümü ile bölge müdürlüklerinin kaldırılması da nüfus ve nüfuz açısından karşılaşılan önemli problemlerden bir başkasıdır.


Keban Barajının yapılması ile yüz elliye yakın köy ve mezranın su altında kalması ile ortaya çıkan göç ve baraj yatırım girdisinin Elazığ’a dönmemesi de bir diğer sıkıntıdır. Özellikle bin dokuz yüz doksan ve iki bin yılları arası teşviklerden faydalanmaması Elazığ’ı nüfus, nüfuz ve yatırım başta olmak üzere birçok yönde olumsuz etkilemiştir.


Eğer ülkemiz ve şehrimiz açısından tarafsız bir gözle bakılarak samimi bir şekilde hareket edilecekse en azından yeterli bilgiye sahip olduktan sonra teşhisi doğru koymak zorundayız.


Ülkemiz ve Elazığ 2B (beden, beyin) ve sermaye göçünü yaşadı ve yaşıyor.
Önce nüfus(z), sonra 2B ve sermaye göçü. Yani beden, beyin ve sermaye göçü. Daha sonra da…

Tüm Yazılar için Tıklayınız