Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 1

  • Kişisel           : 386063

  • Toplam         : 3437758

Köşe Yazarı › Yücel CAN › TEMMUZDA ÜŞÜMEMEK
5477 kez okundu
07/09/2012

Yücel CAN / TEMMUZDA ÜŞÜMEMEK


Bugünü güzel yaşamak için dünü unutmamak gerekir. Bir noktada dün, yarının aynasıdır, pusulasıdır.

Bu günü dünden kopuk olan topluluklar, yok olan, kendini yaşamayan, hürriyete muhtaç gerçek anlamda insanlığı yaşayamayan milletlerdir.

Kim insanlığın geçirmiş olduğu süreci, geçmişi, tarihi kayıtlar olan geniş hafıza olan tarihi yok sayabilir ki?

Buluşları ile bilimin münevverlerini, insanlığa tıp adına değer katanları, kültürü yaşatanları kahramanlıkları ve gönüle fısıldayan güzel sözleri, hayatları ile yıllara inat yaşayanlar dün diye bir kenara atılabilir mi?

Dünya hayatının başladığı ilk günden itibaren bedenen ölse bile asırlardır unutulamayanlar dün adına insanlığa hizmet eden canlı şahitler değil mi?

Bir de düne göre bugün çağın modern hayatının bir tuşla idare edildiği monoton hayatın mutsuzluğunun reçetesi dünden aranmaz mı?

Zaman su gibi ilerliyor ama Dünyanın Süper Güçleri; demokrasi, insan hakları adına kıtalarda zulüm, kan, gözyaşı, istibdat gibi kötülükler ile Şeytan(lar)ı, Ebu Cehil(ler)i… daha modern bir şekilde yaşatmıyor mu?

Neden düne göre daha müreffeh bir hayat yaşanıyorken, insanlar mutsuz, karamsar ve ümitsiz!

Dersim konuşuluyor ama Dersim’e kan dökülmesin diye bütün hücresiyle mücadele eden Albay Hacı Hulusi Bey’in bedenen ölse bile yaşayan hayatı, mirası neden okunmaz ki?

Sokaklarda anneler, eşlerinin şiddetinde tanınmaz halde, çocuklar sokağın ve terörün esiri, tefrika millet içerisinde değişik kisveler giyerek ocaklar söndürüyor, hırs kibirle kontrol edilemez tatmin edilemeyen bir canavar haline gelmiş, muhabbetin yerini adavet, samimiyetin yerini değişik yüzler almış, insanoğlu kendini hiç ölmeyecek bir halde tahayyül ederek sınırlar tanımaz hale gelmiş…

Yamalar, rötuşlar, makyajlar, cilalar artık defoları, yırtıkları, olumsuzlukları kapatamaz hale gelmiş.

O halde…

Hayatı her yönüyle örnek olan Beldelere, insanlığa anlam verenlere bir uzanmak gerekmez mi?

Harput’a, hayatı birİNCİliklerle dolu olan, kahramanlığının ve samimiyetin adresine uğrayarak kendimizi tanımaya bir fırsat verebilmek.

Yazın kavurucu sıcağında, harareti söndürebilmek için yılda bir kez de olsa Albay Hacı Hulusi Yahyagil’i, hayatını çok ama çok iyi bir şekilde okuyabilmek.

Tabii ki önce tarih olarak İhlâs Kahramanını kısaca tanıyabilmek elbette ki önemli.

26 Temmuz l986'da Elazığ'da vefat eden adı gibi biri.
1895’te Elaziz- Kesrik-Harput ile başlayan bu hayat hangi duraklarda durmamış ki?

O yıllar savaşın hüküm sürdüğü o yıllarda önce vatan Birinci Dünya, Kurtuluş, Çanakkale, Kafkas Cephesi, Seddül-Bahir, Anafartalar, Çonkbayırı, Kafkas Cephesinde, Gence’de, Karabağ’da, Kars’ta, G.Antep’te, Ş. Urfa’da, Sakarya’da, düşmana, Ermeniler, Ruslara karşı O Asker, Kahraman, bir noktada hem Gazi hem de Şehitliği tadan İstiklal Harbinin Kahramanı Elazizli Albay vardı.

Öyle ya çok zordur hem emir vermek, hem de inceliği fark ederek nefsini katmamak.

Hem düşmanla savaşacaksın hem de nefsinle öyle kolay mı?

Taltife, kibre, makama hiç itibar etmeden bir de insanlığın kemalatını arayacaksın. Hissilikten öte hakikate ve samimiyete önem vererek kendi içindeki katliama da dur demek öyle kolay olmasa gerek. Hani ağzı olan Dresim’i herkes konuşuyor ya!

Dersim’i bir de Komutanına sormak gerekmez mi?

"l938'de bizi Dersim isyanını önlemeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de, bazı dağ köyleri o yıl vergi verememişti. Bize verilen emir ise tek kelime idi: 'İmha!
"Canlı bir şey bırakmayınız; genç-ihtiyar, çocuk-kadın ve saire."
"Müthiş bir hüzün ve ızdırap içinde idim.

"Az sonra isyan olan bölgeye gittik. Döndük dolaştık. O bölgesi terk etmişler, dağlara mağaralara çekilmişler. Rahmet-i İlâhîye yardımımıza yetişti. Elimizi kirletmeden ve kana bulaştırmadan bizi kurtardı.”

Hem komutan, hem de Abi olabilmek anacak BİRinciler nasip olur tabii ki.

Hulusi Abi'nin hayatına hayat katan ve bir noktada Kendilerini birinci ve hissedar yapan hadiseye gelince;

Çocukluk, gençlik ve askerlik dönemleri. Bir dönem daha var ki yüzbaşı iken Mustafa ismindeki bir Zatın 1929 yılında, Barla’da Üstadı ile tanıştırması ile “hayatım yeniden değişti, anlam kazandı.” diyordu Hacı Bey. Ve yirmi yıl sonra ellili yıllarda Üstadı ile yirmi dakikalık bir görüşme daha. Ömür boyu şeklen altı görüşme, ama hissederek her gün beraber olabilmek! “Edep ya hu” dermiş büyüklerimiz. Albay İbrahim Hulusi Bey yine kendi ifadesi görüşmesindeki inceliği bakın nasıl anlatıyor “Üstat’la görüşme ve sohbetlerimiz sırasında, yüzüne bakamazdım. Zaten bakılmayacak derecede heybetli idi. Son ziyaretimde cesaretimi toplayarak bakabildim.”
Üstadı ise kendisini”… Hiç sarsılmayan muhlis bir kahraman elbette dünyanın geçici, kıymetsiz, fani vaziyetleri karşısında telaş etmez, mağlup olmaz inşallah'' diyor. Sadece bununla da kalmıyor Hulusi Bey için.

Böyle uzun ve anlamlı hayat hiçbir kaç kelime ile izah edilebilir mi?

Şehit olmak istemesi yok mu?
…Çanakkale’de 26 Temmuz l9l5'te Kadir Gecesinde kendi ifadesi ile “Yüzümden, kolumdan, göğsümden yaralandım.” ifadesi. Ya yine 26 Temmuz 1986 yılında aynı zamana gelmesi bir tesadüf müdür dersiniz?

Vefatından bu yana geçen yirmi beş sene ve yirmi dördüncü yılında temmuz ayında yine yılda bir de olsa Elaziz’de Asker, Kahraman, Abi, Bey, Birinci, İhlâs ile müsemma olan onurlu ve okunması gereken bir hayatı için sevenleri, talebeleri bir araya gelecek ama asıl yapılması gereken de herkesin kendisini hissedar görerek istifade etmesi.

Daha da önemlisi bu güzel organizasyonun Harput'u da içeren bir şekilde uluslar arası düzeyde sempozyumlarla renklendirilmesi.

Ölümsüz Hayatın, Koca çınar’ın bizler fısıldadığı güzellikleri paylaşmak dileği ile…

Tüm Yazılar için Tıklayınız