Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 2

  • Kişisel           : 386083

  • Toplam         : 3438828

Köşe Yazarı › Yücel CAN › Önemli üç etkinlik
5747 kez okundu
12/05/2007

Yücel CAN / Önemli üç etkinlik



Türkiye farklı özelliklere ve güzelliklere sahip bir ülke. Bu özellik ve güzellikleri süsleyen önemli bir değer de belki de birçok millete nasip olmayan milli ve manevi bayramlar, özel gün ve haftalar, Türkiye’ye özgü sosyo-kültürel bir yaşam tarzına dönüşen etkinliklerdir. Öyle ki genel olarak bu etkinlikler insanlığı, barışı, aşkı, sevgiyi, saygıyı, iyiliği, berberliği, tarih bilincini… kısaca toplumu yozlaştırmadan uzak tutan sağlam bir binanın oluşmasındaki harç gibidir. Bununla beraber Dünya Ülkesi olarak kutladığımız özel ve günler de oldukça anlamlıdır. Belki içimize sindiremediğimiz, kabullenmekte zorlandığımız, o günü kutlamaktan öte ileriye gidemediğimiz bugünleri yılda bir gün de olsa hatırlamak farkındalıktır, bir şeylerin farkında olmaktır, bir şeylerin değerini bilmektir. Bu anlamda aralık ayında insanı ön planda tutan üç önemli gün veya hafta vardır. Bütün dünya ülkeleri tarafından insanlığın pusulası, sevgi ve hoşgörünün mimarı olan Mevlana Haftası, İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası ve Özürlüler Gün ve Haftaları aralık ayında kutlanan etkinliklerdir.

Evet Mevlana aşkın, sevginin, kardeşliğin mimarı. O karanlık insan üzerine doğan ve kalbin derinliklerine itilen duyguları güneşi ve insanlığın hamuru. Her sayfası bir insanlık hayatının anlatımıdır Mesnevi. Özürlüler ise bütün toplumların sosyal refah alanında göz ardı edilmemesi gereken başlı başına önemli bir konu. Bu anlamda özürlüler alanında toplumda giderek uyanan güzel anlayışlar ve hizmetler söz konusu. Öyle ki dün sakat diye ifade edilen bir terim bugün daha sıcak bir ifade ile özürlüler ile ifade edilmesi bile gelinen noktanın bir ifadesi olabilir. Belki de birçok insana örnektir özürlülerin hayatı. Bütün engel ve engellemelere rağmen dolu dolu hayat kahramanı olan bu insanlar özürlülüklerinden çok toplumun aslında birçok özrünü hatırlatıyor insana.

Önemli bir diğer hafta da insan hakları haftasıdır.İnsanlara insan oldukları için sahip olmaları gereken bir takım hakların bulunduğu fikri ilk kez İngiltere’den ortaya atılmış. Böyle giden bir işleyişe "dur" diyebilmek için 1215 yılında İngiltere Kralına kabul ettirilen bildirge, Magna Charte (Magna Karta) İnsan Hakları kavramının ilk belgesi sayılıyor. İnsan hakları konusunda yayınlanan bir diğer önemli bildirge de, Amerika'da yayınlanan Bağımsızlık Bildirgesi'dir.19. yüzyılda Amerika ve diğer birçok ülkelere yayılan bu fikir akımından sonra 1789 Fransız İhtilali Avrupa’da insan haklarının kabul edilmesini ve uygulanmasını sağlamıştır. 24 Ekim 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü’nün öncelikle amacı dünyada barışı ve güvenliği sağlamaktı. 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Örgütü “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”ni kabul ve ilan etmiş. Türkiye, Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden birisi olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış ve insan hakları konusundaki önemli sözleşmelerin büyük bölümüne taraf olmuştur.

Her ne kadar Magna Karta insan haklarının ilk kavramı sayılıyorsa da ilk insanın yaratılışından tutun ta insanlığın sembolü olan H.z Muhammed Dönemine, hatta sonrasına, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde buna benzer ilk belgelerin olduğu da tarihi kayıtlarda anlatılmaktadır. Bunlardan bir tanesi de dünyada ilk insan hakları beyannamesi kabul edilen Fatih Sultan Mehmet tarafından yayınlanan Fatih Sultan Mehmet’in, Bosna’yı fethettiği zaman Osmanlı devlet politikasının sonucu olarak bölge halkına serbestiyet getirmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in buradaki Latin papazlarına 883 (1478) tarihli bir ferman sunmuştur. Ki bu metin şöyledir; "Nişanı-ı hümayun şu ki Ben ki Sultan Mehmet Han'ım; üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum: Söz konusu rahiplere ve kiliselerine hiç kimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerinde yerleşsinler; ne ben, ne vezirlerim ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir..." Bu ferman azınlıklara tam bir hürriyet ortamı içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir.

İnsan Hakları Beyannamesi otuz maddeden oluşmaktadır. Bu beyanname insana değer veren, özgürlük, eşitlik tanıyan adeta bir duyurudur. İşte önemli birkaç madde;
Herkes ırk, renk, cins, din, siyasal ya da başka herhangi bir ayrılık gözetmeksizin, bildiride yazılı bütün haklardan ve özgürlüklerden yararlanma hakkına sahiptir.
Yaşamak, özgürlük ve can güvenliği herkesin hakkıdır.

Hiç kimseye işkence, zulüm, onur kırıcı ceza ya da işlem uygulanamaz.

Yasalar önünde herkes eşittir.
Herkes mal ve mülk edinme hakkına sahiptir.
Herkesin düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü vardır.
Herkesin eğitim hakkı vardır, ilk eğitim parasızdır.
Kölelik ve kulluk yasaktır.
Herkes nerede olursa olsun yasalar çerçevesinde korunur.
Her insanın düşünce, inanç ve din özgürlüğü vardır.

Ama gelin görün ki bu anlaşmayı imzalayan Süper, demokrat(!) ülkeler dünyada insan haklarını gasp ediyor, yoka sayıyor, zihinlerde silinmeyen işkenceler imza atıyor, çocuklara ölümde öncelik vererek milletleri yok ediyor, soy kırım yapıyor, tezatlar yaşıyor. Ama insan, insanlık ve insan hakları bu değildir.
İnsan dünyanın bütün özelliklerinin ve güzelliklerinin üzerinde sergilendiği anlamlı bir dünyadır. İnsan, İlahi hitaba mazhar, kâinatın en şereflisi olarak her şeyin kendisine nimet olarak sunulduğu harika bir sanattır. İnsan keşfedilmesi zaman isteyen bir haritadır. Ve insan sanki bölümlerden oluşan bir saray ve şehirdir. Bakın Avrupalı filozoflar insanı nasıl tanımlıyor:

Platon “İnsan iki ayaklı tüysüz bir hayvandır.”,Sokrates: “İnsanın kendini bilme ilkesi” , Aristo: “Düşünen hayvan” ve “Toplum kuran canlı” , Nietzsche de "Hayaları olmasaydı Tanrı derdim "diye tanımlamış insanı.

İlk bakışta Batı dünyasındaki insan tanımları akıl yönü ile hayvanlarla karşılaştırılarak ele alınmış gibi. Ama farklı bir anlayış olan bizdeki bakış tarzı ise akıldan öte bir bütün olarak ele almışız insanı. Bizim anlayışımız insanı sadece akıl kıyaslaması olarak değil, belki de daha çok kalbe inmişiz. O derinliklerde sevgiyi, aşkı, kardeşliği aramışız hep. Hayatı güzel hasletlerle dokuyarak insana zarafetle bakmışız hep.

O halde asıl mesele insan kimdir, yaratılış gayesi nedir, insanlık nasıl olmalıdır, hak nedir gibi sorulara anlamlı bir şekilde felsefenin çıkmazlığına batmadan cevap aramaktır.

İşte insan ve insan hakları için verebilecek cevap Mevlanavari olmalıdır. Bakın Mevla’nın insanlık kitabında neler yazıyor neler…
"İnsan yaratılmışların en şereflisidir"
"Ey Allah kitabının örneği insanoğlu! Ey şahlık güzelliğinin aynası mutlu varlık. Her şey sensin. Âlemde ne varsa senden dışarı değil. Sen ne ararsan kendinde ara, çünkü her varlık sende."

"Allah, ululuk sırlarını insanda belirtmiştir. İnsanın önünde canla, gönülle, bedenle gerçekten bir secde ettin mi ne yana dönersen orası gönlüne Kâbe olur."
"Bedenin her zerresinden bir feryat duy, bir inilti işit; çünkü sen büyük bir şehirsin; belki de bir şehir değil, binlerce şehirsin sen. Her şey sensin; her şeyden öte ne varsa o da sensin; O da senden ibaret."

Güzel söz varken fazla konuşmaya ne hacet!
“Kelimelerin gücü anlaşılmadan, insanların gücü anlaşılmaz. Gül sunan bir elde daima bir miktar gül kokusu kalır. İyilik yapmasını bilmiyorsan, hiç olmazsa kötülük yapma. İçiniz kor gibi yanarken susmak, acıların en beteridir.” Gün ve haftaları anlamak ve anlamlı bir şekilde yaşamak dileği ile…

Tüm Yazılar için Tıklayınız