Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 1

  • Kişisel           : 386089

  • Toplam         : 3439070

Köşe Yazarı › Yücel CAN › Çocuklarımız ve
5575 kez okundu
11/04/2009

Yücel CAN / Çocuklarımız ve



ÇOCUKLARIMIZ VE ÖĞRETMENLERİMİZ

Çocuklarımız… Çocuklar birçok güzel şeyin ifadesi. Çocuk kelimesi aklımızda hangi güzel tabloları canlandırmaz ki…
Çocuklar, akıl ve kalbin üzerinde ittifak ettiği duyguların sembolüdür. Bir noktada çocuklar kâinatın küçük bir örneğidir. Sevginin, şefkatin, güzelliğin, aşkın, muhabbetin sembolüdür çocuklar. Evladım, çocuğum, canım, bir tanem, kızım, oğlum, kuzum, yavrum… hitapları ta kalbin derinliklerinden gelen duygu ve anlam yüklü insanı mutlu eden ağza yakışan cümleler topluluğudur. Hani evlat sahibi olacağımız zamanki aylar süren heyecanlı bekleyişlerimiz, çocuğun dünyaya sağlıklı bir şekilde gelmesindeki mutluluğumuz, bebeğin ağzında çıkan sözlere verdiğimiz anlamlar, dikkatli bir şekilde çocuğun her davranışını izlemede aldığımız haz, bir noktada kendimizi ikinci plana atarak her şeyi önüne serdiğimiz hayatımızdır çocuklarımız.
Çocuklar çiçektir, güldür. Hem de renga renk, desen desen çiçeklerdir, güllerdir. Eskilerin deyimiyle efsunlu rayihalardır, çocuklar. Öyle güzel bir koku ki tarifi ancak koklamakla hissederek yaşanılan bir duygudur çocukların varlıklarında. Gül sevginin sembolü değil mi? Çocuklar şenliktir, güzelliktir, hoşluktur. Hani çocuğu kucaklayıp bağrımıza bastığımızdaki tarifi zor olan güzel kokular, kucaklaşmadaki bütünleşmenin mutluluğu var ya! Ama bu güzellikleri çirkinleştiren acı hatıralar, gözlerin izlemeye dayanamayacağı, kulağın işitmede duyum eşiğinin zorlanacağı, aklın ve kalbin kabullenemeyeceği çocuklarımızın yaşadığı acı ama gerçekler. Eğitimsizlik, bilgisizlik, haksızlık, ihmal, istismar, şiddet, taciz, tecavüz, gasp, hırsızlık, kavga, cinayet, savaş, özürlülük… ölüm ve daha çözülemeyen nice sırlar!

TBMM Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocukların Sorunlarını Araştırarak Çözüm Yollarını Bulma Araştırma Komisyonun çalışmalarındaki çocukların halleri, ifadeleri hiçbir zaman aklımdan gitmiyor. Bu çocukların yaşadıklarına söz ve davranış olarak tanık olmama adeta beynimi patlatırcasına gece uykularımı da kaçırıyor. Çünkü Onlar bizim çocuklarımız. Bakın Onlardan birkaçı ne diyordu:“Bizi dışlamayınız, unutmayınız ki birçoğumuz sokak çocuğu olabiliriz ama biz haysiyetli insanlarız, Yıllardır sokaklarda her türlü sıkıntıları yaşadım. Ömrümde ilk defa şefkatle başımı okşayan kişi nedeni ile o kötü yoldan vaz geçtim, Kendiniz konuşup duruyorsunuz gerçekten bize yardım etmede samimi iseniz masada oturanı değil, bizi danışman alınız kendinize, Çünkü sokakta gece gündüz olanı biz biliyoruz, Benim annem unvanlı bir öğretmen, babam da mühendis. Evin de tek çocuğuyum ve her istediğim alınıyor. İşte ben eroin kullanıyorum. Ailem hani, nerde?”

Geleceğimiz olan çocukları yetiştirmek de ince bir sanattır. Dedik ya çocuk adeta bir çiçektir. Çiçek toprak, hava, su, güneş ister. Sadece bu da yetmez çiçekler ilgi ve konuşmak ister. Bu da yetmez. Çiçekler her iklimde yetişmezler. Bazıları sıcağı, bazıları, nemi, bazıları da soğuğu sever. Sıcağı seven bir çiçek, soğuğa götürüldüğünde önce mahzun bir şekilde boynunu büker, sonra derdine derman bulunmazsa da ölür gider. Çiçeklerin hayat bulması sadece bununla da kalmaz. Onun toprağını, suyunu, havasını vermek de ayrı bir özen ister. Her bitki aynı toprakta yetişmez ki. Bazıları kırmızı, bazıları killi, bazıları beyaz, bazıları da karma, dolgu toprağı sevmez mi? Bazı bitkiler tohumlanıp filizlenip toprağa çıkmak için adeta mücadele verirken, bazıları da toprağın altında ancak hayat buldurulmaz mı? Bazı bitkileri ıslak görmek için sürekli sulamak ona azap verir. Ne diyelim her şeyin bir ölçüsü var. Ölçüyü tutturmak zor olsa da çiçeği yaşatmak bahçenizi güzelleştirmez mi? Çocuklar da öyle değimli? Beş parmağın bir olmadığı bir bedende çocuklar nasıl aynı kalıpta şekillensin ki…

Onları ah bir tanıyabilsek, evlatlarımızın seviyelerine inebilsek, ömürde birkaç defa da olsa çocuk olabilsek. Hepimiz önce bizdeki benin, sonra da evlatlarımızdaki benin içerisindeki gizli kalmış hasletlere ve güzelliklere müsaade ederek insan olarak ne kadar ulvi bir varlık olduğumuzun farkına vararak psikolojik, sosyal sorunlar başta olmak üzere her yönüyle daha sağlıklı bir hayata sahip olabilme şansını yakalayarak mutlu bir dünya hayalini bir gerçekleştirebilsek.
Herkese ders olan şu ifadeler bir rehberdir adeta. “Evlatlarımızın çoğu babaları yüzünden cehennemle yüz yüze gelirler. Çünkü bunların babaları yalnız para ve makam kazanma hırsıyla dünya işleri arkasında koşup çocuklarını ihmal ederler.” Tarih yapraklarına Sevgililer Sevgilisi ne güzel not düşmüş: “Siz kendi çocuklarınızı bile sevmiyorsanız, okşamıyorsanız, kalbinizde sevgi çıkmışsa ben size ne yapayım ki…”

Gül bahçesinde diken, gülün de dikeni olmaz mı yani? Kendi çocuklarımızı yanlış bir davranış nedeni ile sokağa atmak dışlamak veya kendi çocuklarımıza gösterdiğimiz yakınlığın yarısından azı kadarında bile cimri davranmak. Çocuklar da gül olduğuna göre onların şımarıklıkları ve haylazlıklarını diken kabul etmek varken, o gülleri soldurmak niye! Masumluk ve güzelliklerin temsilcileri olan çocukları elbiseleri niye o kadar kirli ki…

Evet, eğer çocuklarımıza insan olmanın kutsallığı, değerleri ta küçüklüğünde hal ve söz işle anlatılmazsa, çocuk önceden hayat hazırlanmazsa ruh güzelliklerle zor olgunlaşır, yabancı olur hayata, o yavrucağı zor ve müşkül şeyler bekler o hayatta. Bu anlamda aile ve okulun, öğretmenlerin en güzel nakışlardır hayat desenlerinde. Çocuk iyiyi, güzeli, doğruyu, şefkati, ahlakı, sevgiyi, hürmeti önce ailesinde, sonra da çevresinde görürse bu çocuk kendisi başta olmak üzere bir çeşit bela olur mu insanlığa? Bu şekilde yetişen sevgi, şefkat ve hak kavramına inanan biri nasıl kötülüğe kapısını açarak bir kediyi bile incitsin ki. Çocuk ile ben arasındaki siyah perde kalkarsa, çocuk ile konuşmada ona değer verilirse, bir çocukla konuşulduğu zaman çocukların şivesiyle konuşulursa, çocuğun zihnini okşanarak kötülüklere gidilen yolun kapısı kapanmaz mı? Hani yılda birkaç kez de olsa Onlara Makamlarımızı teslim ederiz ya!

Bu tezat niye! Bir yandan çocuğunun hayatı için saçını süpürge eden anne ve baba olarak çocuğun dünya hayatını düzenlemede neden tek gözle bakıyoruz, neden eğitim ve öğretimi çok yönlü yapmıyoruz ki? Yetiştirilen evlatlar ya kardeşini veya anne-babasını neden öldürsün, bu vahşet niye?

Yavrularımız hayatın dağdağalarına atılacaklarına, küçük olan o güzel kalplerde çok uzun arzular yer alacak, o küçük kafalarda büyük maksatlar, hayaller, gerçekler yer alacağına göre neden hayatı, değerleri, insan olmanın gereklerini, değerleri anlatmıyoruz ki. Ya bir de önyargılarımız, ihtiraslarımız, benliklerimiz, kaygılarımız, beklenti ve endişelerin arkasında bu yolda yürüyenlerin yollarını tıkamalar yok mu? En zor olduğu kadar, en güzel ve zevkli şey insana hizmettir. Zor olan bu yol aynı zamanda bir onurdur. Ne mutlu insana hizmeti kendine gaye edinenlere! Sorumluluk, bir o kadar öldürülmeyen duygular, insan olmanın gereği hassasiyetler, hayata anlam katan değerler ve yıllara inat “ Fırat kenarında bir kurt kapsa kuzuyu Adl-i İlahi gelir Ömer’den sorar bunu” mantığı.

Dünyanın ve ülkemizin kendi tarihine özel olarak not ettiği anlamlı günler vardır. Belki kimine itiraz ederiz, gereksiz de diyebiliriz. Ama asıl kızdığımız belki de bu sevginin, hatırlanmanın bir güne sıkıştırılmış olmasıdır. Anneler, babalar, çocuk hakları, öğretmenler… önemli günleri gibi. Keşke önemli günlerimizi Ergün yaşayabilsek. Kim bilir ömürde bir gün de olsa kutladığımız gün ile acaba bir şeylerin farkına varabiliriz belki de. Hem de gerçek değerlerimizi anlayarak. Bütün çocuklarımız gül olsun ve hiç solmasın. O gülleri yetiştiren anne ve babalar, öğretmenler de yaptıkları gibi hep sönmesinler…

Tüm Yazılar için Tıklayınız