Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 1

  • Kişisel           : 386069

  • Toplam         : 3438049

Köşe Yazarı › Yücel CAN › Ferman Tozlu Havada
6053 kez okundu
07/09/2011

Yücel CAN / Ferman Tozlu Havada


Bedenler ölebilir, ama geride bırakılan eserler ve fikirler asla!
Kimileri ölse bile geride bıraktıkları ölmez kötülüklerle başkalarının başını yakmaya devam ederek korkunç kisvelerde yaşam sürerek insanların dünyalarını adeta karartırlar. Bu kişiler ölse bile hep başka kişilerin varlığına olumsuz katkıda bulunarak adeta hücre gibi çoğalır, dahası habis bir ur gibi zarar verirler. Tabi ki hüznün ve mutsuzluğun portresinin sahibi bu tip karakterler de karaktersizliğin sembolü olarak lanetle anılırlar.
Kimileri de ölse bile geride bıraktıkları silinmez izlerle, eserlerle tarihin sayfalarında belki de sonsuza kadar hoş bir sada bırakırlar. Zamana, yıllara, asırlara inat meydan okurcasına dillerden dillere gönüllerden gönüllere iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun, hasletlerin sönmez ışıkları olurlar. Bedenen ölseler bile Bu Ölümsüz Kahramanlar, geride bıraktıkları evlatlar, hayırlar, icraatlar, güzel sözlerle olumsuz şartlar karşısında yıkılmadan dimdik ayakta kalırlar.
Bir hayat düşünün ki başıboş, amaçsız olmasın. Her anı anlamlı ve dolu dolu olsun.
Bir hayat düşünün ki yerine göre Mevlana ve Yunus kadar sevgi, aşk dolu; Mehmet Akif kadar hatip, mütefekkir, Osmanlının tokadı kadar da sert olsun.
Bir hayat düşünün ki kendini insanlığa fedakâr, cefakâr olduğu kadar kanaatkâr, sadık, ahlaklı, adil, zeki, cevval, muhabbet fedaisi, ihlâs-samimiyet kahramanı... olsun.
Elbette ki tarihin kayıtları adına doğumlar, cereyan eden hayatın seyri ve sonu olan ölüm elbette önemlidir. Ancak herhalde en önemli olan da belli bir zaman süresindeki yaşanılan hakikatlerdir.
Hele hele yıllar, asırlar önce hayret edilen şeylerin bu asırda hakikat olarak kendini gösterdiği teknolojinin sonsuz kolaylıkları karşısındaki alçalan insani değerler karşısında, tarihin kalın sayfaları neler anlatmaz ki insana!
İşte sınırlar çizilemeyen haritaların, kıtaların ötesindeki birçok aleme hitap eden bir Kahramanın hayatından sadece kısaca bir kesit.
1896 yılında Elaziz'de doğan ve eserleriyle, insanlığa örnek halleriyle adı gibi Hz. İbrahim kadar sıcak bir dost ve azimli, hayatında ihlâs kahramanlığıyla müsemma adı gibi ihlâslı, samimi bir mümtaz şahsiyet; Hulusi. Sadece anlamı ile değil, aynı zamanda soyadı ile de anlamlı Lütufkâr; Yahyagil. Bir isim ve soy isim ancak bu kadar insanın hayatı ile uyumlu olabilir.
Her anı ile ibret ve örnek alınacak bir onurlu, şahsiyetli bir hayat...
O; hayatının her döneminde bir asker, komutan, gazi, şehit, abi, kardeş, efendi, bey... idi. Dahası hayatı birinciliklerle dolu bir ihlâs kahramanıydı.
Tarihin çok yaşlı olmayan Birinci Dünya, Kurtuluş, Çanakkale, Kafkas Cephesi... Savaşlarının kitaplarda öğretilmeyen gizli canlı şahididir Merhum Albay. Bitmedi. Hayatı Birinciliklerle Dolu Kahraman, bugünün insanının bile tam anlamıyla okuyamadığı Dersimin hazin gidişatına dur diyen ferasetli ve dirayetli bir komutandır da.
Evet. Dengesi bozulan ve giderek sersem bir hale gelen aile hayatının, sokağın acımasız kurallarına terk edilen yavrularımızın, hayatı tuzaklarla örülen ciğerparelerimizin, terörün kucağında insanlığı karanlığa gömen vahşet dolu manzaraların, mutlu ve gelecekten ümitli bir hayatın, Merhum Albay Hacı Hulusi Yahyagil'in hayatından çok ama çok öğreneceği, örnek alacağı hususlar, konular var. Eğer tarihe, hakikatlere yüz çevirmeden gerçekle bir yüzleşilse, ezberlerin ötesindeki hakikatlerin seviyesine ulaşılabilse, ne kadar huzur bulur insan...
Öyle olmazsa vefat ile 26 Temmuz 1986'da biten bir hayat için, sınırlar ötesinde binlerce insan her yıl bir araya gelebilir miydi?
Yıl 1986 mahşeri bir kalabalık kendilerine ebedi istirahatgahları için refakat ediyordu. Ve yıl 2010.Yani aradan geçen yirmi dört yıla rağmen giderek artan kalabalıkla her yılın temmuz ayının son pazar gününde adeta geleneksel hale gelen bir gönül birlikteliği...
Bir kişiyi en güzel sözleri, davranışları, kısaca hayatı anlatır. Ve insanlığı, mutluluğu arayanlara en güzel örnektir Elazizli Albay'ın.
İşte sadece bugüne değil, yarına da ışık tutan Yüksek Seciyeli Bir Askerin kendi hayatındaki mutluluk reçetesi;
-Ferman tozlu havada okunmaz.
- Muhabbet habbeyi de deler, kubbeyi de deler.
- Dikkat edin, eğer bir kardeşinin yüksek sıfatları var, güzel hizmetleri var, güzel hususiyetleri var da, o kardeşinin o meziyet ve kabiliyetlerinden rahatsız oluyorsan, sen çok çiğsin. Git kendini tekmil et, anlıyor musun? Kardeşinin meziyetinden, kabiliyetinden dolayı içinde bazı mikroplar nüksediyorsa senin mesleğinde, senin dünyanda nakıslık var.
- Bu asırda İslam Alemi çok perişan, iş ciddiyeti, yaşam ciddiyeti yok. Yirmi citizen ancak bir iki kişiye itimat edilebiliyor. Yüzde doksanı itimatsız, güven yok… Doğruluk şart, hayatın bütün ünitelerinde sıdkın, doğruluğun esas alınması lazım.
Hayatını değiştiren Üstad'ı ile bir ömürde şeklen sadece altı kez görüşebilmek. Aman Allah'ım! Bu ne sadakat, bu ne samimiyet, bu ne edep!
Hocasınının yüzüne bile bakamayacak şekildeki bir güzellik ve zerafet. Hocasının da bütün maddi ve manevi kazançlarının ortağı ve ihlas kahramanı ilan ederek talebesini " … Hiç sarsılmayan muhlis bir kahraman elbette dünyanın geçici, kıymetsiz, fani vaziyetleri karşısında telaş etmez, mağlup olmaz inşaallah'' diyerek tarif etmesi.
Şekilden öte insanlığın hasletlerle süslendiği bu güzel hayattan elbette öğrenilecek ve hayata tatbik edilecek çok şey var. Bu çok şeyden sadece birşeyi öğrenerek hayata uygulamak bile kendimize ve insanlığa saygı duymamıza yarayacak. Peki o güzel hayatı anlamlı kılan neydi, hangi özellikti O Zatı Kahraman kılan ?
Tabii ki ihlas, samimiyet. Galiba bugün insanlığın en belirgin hastalıklarından bir tanesi samimiyetsizlik olsa gerek!
Bugün insan kendine, en yakındakilerine, topluma karşı hiç de samimi değil. Peki samimiyetsizlik beraberinde neyi getirir ki?
İkiyüzlülüğü, yalanı, aldatmayı, çıkarcılığı, kibiri, iftirayı, haseti, adaletsizliği, hoşgörüsüzlüğü, sadakatsizliği, vefasızlığı, kıskançlığı, bencilliği...
Say say, saymakla bitmez. Bir vasıf bile insanı ne tür kötülüklerden koruyormuş. Ya da samimiyetsizlik insanın başına nice belalar açıyormuş!
İnsan kendine karşı bile samimi değilse, kendini bile aldatıyorsa, kendine bile bile zarar veriyorsa, kendine saygısı yoksa!
O İhlas Kahramanını çok ama çok iyi okumak ve anlamak lazım. O güzel insanın bir özelliği ile kendimize, insanlığa ve insanlara zarar vermemek için;
Önce samimiyet, samimiyet. Ve de beraberinde bu güzel hayata yabancı kalmamak, daha iyi bir şekilde yaşamak ve yaşatabilmek. Onun için de okumak, programlar yapmak, görsel bir halde BİRinciyi hayatımızın kötülüklerine set çekmek, ufuk turlarına da yeni pencereler açarak seyahat edebilmek temennisiyle…

Tüm Yazılar için Tıklayınız