Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 1

  • Kişisel           : 386069

  • Toplam         : 3437933

Köşe Yazarı › Yücel CAN › Hangisini, Kimi, Neyi?
5576 kez okundu
05/03/2012

Yücel CAN / Hangisini, Kimi, Neyi?


Hangisini, kimi, neyi yazmak ve okumak?

Yeraltındaki unutulanları mı, yoksa yeryüzüne çıkmayı bekleyen hazineleri mi?

Gökyüzünde görülenleri mi, yoksa görülemeyenleri mi?

Yeryüzünde yaşananları mı, yoksa…

Hangisini, kimi, neyi yazmak ve okumak?

Galiba yer altı, gökyüzü ve yerüstü kısaca alemlerin bir noktada anlamı olan insanı ya
Bir yandan insanın gözüne sokulurcasına ibretlik hadiseler, diğer yandan vurdumduymaz tavırlarla bencillik denizinde adeta boşa çekilen kürekler, Merhum Akif ‘in ifadesiyle iki yüzlülükten öte yüz çeşit şekildeki ayak oyunları, diğer yandan garabetler, vahşetler ve insana yakışmayan basitlikler, daha neler neler…

Önce genel olarak insanı mı, görünen beni, bedeni mi, yoksa Yunusvari benden içerideki beni mi yazmak ve okumak?

Hani yüreğimizin, beynimizin ta ötesine attığımız içimizdeki güzellikleri, hasletleri, çocuklar gibi saflığı, masumluğu temsil eden beni mi, yoksa içimizde yok edemediğimiz, kontrol altına alamadığımız bizi şekilden şekle koyarak adeta canavarlaştıran beni mi yazmak ve okumak?

Ya da inanç, ahlaki, kültürel değerlerle mücehhez beni mi, baş döndüren hayrete düşüren ve insana, insanlığa yakışmaz denilen halleri, manzaraları mı yazmak ve okumak. Hani çoğu kez insanın insan olduğuna bile utandığı hallerdeki kişiliği var ya!

Bir yandan mükemmel, eksiksiz bir şekilde yaratılmış, muhteşem bir sanat eseri, kâinatın adeta efendisi, diğer yandan…

Duygular kör, sağır ve dilsiz. Hele bir de hissiyat donmuş, kalp meziyetlerden öte sadece çalışıyorsa, sadece aklın hâkimiyeti ile sınır tanımaz acayiplikler hayata hakim olmuşsa. Ya bir de akıl melekesi de eksik işliyorsa vay insanın haline!

Adeta bir saray ve şehir olan insan neden bu kadar karanlık ve ruhsuz, üstelik yolunu kaybetmişçesine bir o kadar şaşkın!

İnsan kalabalıklar içerisinde neden bu kadar yalnız ve güvensiz. İnsanın beynini adeta kemiren şüpheler…

Gecenin ışıldayan lambaları sanki sınır çizmiş kendisine. Hele gece bir de ıssız ve insanın içini ısıtamayacak kadar soğuksa.

Çok soyut değil mi? Neden daha somut değil, şahıslara indirgenmiyor yaşananlar?

Kendini anlatamamak bir dert, anlaşılamamak başka bir dert. Ya anlatılanların anlam bulduğu samimi, dostlara sahip olabilmek. Dahası her doğruyu her yerde söylemenin güçlüğünü yaşamak.

Keşke bir bir anlatabilsek insanı, kendimizi, beni, bendeki beni. İnsan kendisiyle karşılaşabilecek cesareti kadar, kendi dışındaki yapıcı eleştiriler ışığında kendini keşfedebilse!

Bazen adeta kıtalar dolaşan kötülüğün temsilcilerini dünyanın balık ve öküzün boynu üzerinde duran dünya üzerinden atsak ha! Kötülüklerden temizlenir mi, ayıklanır mı dünya acaba?

Kimi atacağız, kimden başlayacağız, kendimizi, yakınlarımızı nasıl ve nerede değerlendireceğiz? Kötüleri uçurumun başında atmak ya da yok etmek doğru mu, dahası insani bir yaklaşım mı?

Amiyane bir tabirle koparılan kellelerle dünyanın selameti sağlanabilir mi?

Ya sıra bize gelirse de gereğini yapabilecek miyiz?

Peki kelle almadan yok mu bunun bir yolu, çaresi?

O halde…

Heyhat! Tablo bu kadar karanlık ve vahim mi?

Bir yandan baş döndüren labirentler, cam gibi kaygan buz kesmiş zeminler, mantar sürüsü mayınlar, diğer yandan patlamaya hazır fünyesi çekilmiş bombalar. Ama bütün risklere, tehlikelere rağmen hayat yaşamaya değer.

Farkında olmadan kalemsiz, deftersiz, sırada oturmadan adeta mektepler arası mekik dokuyor insanoğlu sanki.

Merhametten anlamayan haris yüzlerin özürden anlamayan canavarın insanı yutarcasına iştahla açılan koca ağzı karşısında göğsünüz sıkışarak feryat etmemek içten değil.

Nerede o sıcak ana kucağı, şefkati. İnsana tebessüm eden güzel yüzler, omuzlara değen güvenli eller nerede?

Kalabalık insanlarmış bana ne, kime ne?

Şimdi daha iyi anladım sayıdan çok kalitenin ne anlama geldiğini, yılanın zehrine kendini feda eden Ebubekir’in sevgisi, sadakatini.

Ne haklıymış meğer Merhum Akif hiddetinden.

Ne güzelmiş Mevlana’nın, Yunus’un insana olan aşkı.

Ne hoş anlatmış Şeyh Edebalı’nın Oğluna olan nasihatleri.

Ne güzelmiş Bediüzzaman’ın insan tarifi.

Liseli yıllarımın o sözünü bir kez daha hatırlatmak adına tekrarda fayda vardır. Hiç kimse yalnız birkaç yıl yaşamakla ihtiyarlamaz. İnsanları yaşlandıran, ideallerinin yok olmasıdır. Yıllar cildi buruşturabilir, fakat heyecanların, fikirlerin feda edilmesi ruhu buruşturur. Üzüntü, kuşku, korku, maneviyatsızlık, kendine güvensizlik ve yeis; bütün bunlar başları eğen ve ilerleyen ruhu tekrar gerisin geriye götüren çok uzun yıllardır.

İnsanı insan eden samimiyeti, sadakati, sevgisi, şefkati, saygısı, adaleti, vefası… şekilden öte insan olmasıdır. Yoksa korkular, endişeler, çıkarlar, beklentiler gölgesindeki kuruntularla şekillenmiş bir dünya değil.

Daha iyi bir gelecek, tatmin edilecek hırslar, uzun ömürlü makam saltanatları, sınır tanımaz bencillikler, haksızlıklar…

Yüce bir insanın, Halifenin yüzüne tüküren düşmanını öldürmekten vaz geçerek hiddetin temsilcisi olan nefsini dizginlemesi, Fırat kenarında kurda yem olan kuzunun hesabını soran adalet timsali Halifenin eskimez hayatı, gayri müslime bile kendini kadı önüne çıkartan çağlar açan o eşsiz Padişah da yıllara inat hala yaşıyor.

O halde daha iyi bir gelecek ve nüfuz kaybetmeme korkusuyla keyfi olarak üstelik keyifle ve pervasız bir şekilde insana hizmeti adeta ibadet kabul eden hizmete layık insanların önünü kesmek, kaderlerini tayin etmede aktif rol oynayan temsilcilerin, idarecilerin hali neden göz ardı ediliyor ki!

Boşuna uzak durmamış ve korkmamış emanet, vekâlet, vefa… gibi kavramlardan. İyi ki zerre kadar her şey değerlendiriliyor, iyi bir Adl-İ Mutlak var.

Ne bitmez bir imtihandır bu hayat. Yarı yıl ve yıl sonu ile biten eğitimler karşısında hayatın sınavı ne zaman bitecek. Bu sınav hep devam edecek. Üstelik bir bitip diğeri başlayacak bu sınav. Ne zamana kadar mı?

Terhis belgesi ile bu dünyadan göçene kadar. O halde yorulmadan tekrarlı ve ısrarlı bir şekilde şekilden öte insan olabilmek ve dünyadan göçerken geride ölümsüz bir eser bırakmak insan olmanın ta kendisidir.

Tüm Yazılar için Tıklayınız