Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 2

  • Kişisel           : 386070

  • Toplam         : 3438091

Köşe Yazarı › Yücel CAN › SINIRDAKİ DUYGULAR
5966 kez okundu
04/04/2012

Yücel CAN / SINIRDAKİ DUYGULAR


Hayat doğumla başlayan ölümle biten bir süreçtir. Ancak hayatı anlamlı kılan şekilden öte insan olabilmek ve bedenen ölse bile geride ölümsüz eserler bırakarak aynı zamanda ebedi mutluluğa erişmeyi gaye edinmektir. Bunun için de Yaratanın, kainattaki muhatabı olan insana hizmeti Hakka hizmet kabul etmektir.

Öyle ki hassas sayılara ulaşıldığında ölüme kadar değil, ölümden öte de kişinin sevdikleriyle, yakınlarıyla, kardeş mabeynindeki dostlarıyla ölümsüzleşmektir. Tıpkı bir Hamza, Ömer misali…

Yaratılan her varlığın bir sebebi, hikmeti vardır elbette. Amaçsız, başı boş, günü kurtarmak için yaratılmamıştır insanoğlu. Sadece günü kurtarmak olsaydı sebep diğer günün anlamı olmazdı.

Ve her şey kainatın devamında muhteşem sanat eserinin bir temsilcisidir. Kainatın efendisi hükmünde görülen insan ise aynı zamanda bir vazifedar, hizmetkardır da. Kimileri bu vazifeyi görev, hizmet, ibadet telakki ederek geride hoş bir sada ile anılırlar.

Kimileri kendi meslekleri ve işleri, hizmetleri ile hayatla mücadele ederler. Kimileri de amaçları doğrultusunda ölüme göz kırparak adeta kendini feda edercesine varlıklarını sürdürürler. Kimileri de beyinleriyle, kalpleriyle, yürekleriyle ışık saçan bir kalem olurlar.Yani kimileri görevlerini ifa ederek, kimileri silahla, kimileri de kalemle hayatta iz sürerler. Tıpkı bir Fatih Sultan Mehmet, Akşemsettin misali.

Kalem tutanlarla payidar olmuş Selçuklu, Osmanlı...

Savaşlar karşısında kılıç sallayan kahraman hükümdarlar hocaları önünde diz çökmüşler, yol haritalarında hocalarını olmazsa olmaz kabul etmişler.

Konuşmak, yazmak…Güzel bir sözün sadaka olduğunu söylememiş mi Sevgililer Sevgilisi? Sözler, konuşmak, arzuhaldir. Bir sanatçıdır konuşan, yazan.

Güzel bir söz söylemek, kötüleri ve kötülükleri bertaraf etmek, hayırlara kapılar açmak bir sadaka değil midir?

Öyle ki hiçbir menfaat, beklenti, çıkar endişesi duymadan… Hem de edep, inanç, hoşgörü, adalet ölçüsünde hakikati söylemeden çekinmeden konuşabilmek ve yazabilmek. Defosuz, beklentisiz, gölgesiz ve kişileri tatmini ön plana almadan yazabilmek, konuşabilmek. Konuşurken de kimseye bedel ödenmediğinden yürekten haykırabilmek!

Haykırırken, konuşurken, yazarken sanki arkasında binlerce gücün olduğunu, hatta tarihin Silinmez Mümtaz Şahsiyetlerinin gücünü de bir destek olarak hissederek konuşabilmek, yazabilmek.

Özellikle de tek kapı olan Yüce Allah’a sığınarak konuşmak ve yazmaktan daha güzel ne ola ki?

Kalemin yolculuğunun da Günışığı’nda başlaması da bir tesadüf olmasa gerek. Yıl 2002 Günışığında başlayan ve yıllara inat devam eden bir seyahat.

Aidiyet, tabi olma duygusu fıtratın gereği. Fotoğrafın karelerindeki pozların ötesindedir Günışığının bir ferdi olabilmek. İnanın ulusal bir gazetede yazmanın hazzıdır Günışığı’nda bir şeyleri günışığına çıkarmak.

Günışığı bir aile ve her bir birey bir kar tanesidir. Günışığı kar tanelerinin bir araya geldiği yumaktır, çığdır. Hangi engel durabilir ki ortak birler etrafında toplanan biz ve hepimizden. Benden öte biz, hepimizdir Günışığında sadakada pay sahibi olabilmek. Kısaca bir ruh, birlik ve beraberliğin sembolüdür Günışığı.

Şekilden öte, terörü telin, kendini tanıyabilmek, çocuklarımız ve öğretmenlerimiz, okuyor okumalı, duygulu kalem, kardelen, toplumun mimarları, tercümanı hal, hassasiyetlerde inatçı olabilmek, varlığın sembolü, insanlık sarayını çirkefleştirmemek, samimiyet… adına önce insan ve insanlığa hizmet için çıkılan yolda tabi ki önceliğimiz çocuklar ve özel ihtiyaç grupları ve ihmal, istismar, taciz, gasp, zulüm…kıskacında olanlara kucakta öncelik vermektir. Kısaca insana hizmetkarlığı Potpori ile bütünleştirerek alemler arasında ufuk turu yapabilmek insanlık sarayında yaşamanın kendisidir.

İnsana hizmet edilir de tarihin içerisinde sicili bozuk olanlar, tarihi kirletenler nefretle anılmaz mı hiç?

Tarihi güzelleştirenler, rahmet ve minnetle anılmaz mı, hiç ölü sayılır mı tarihte silinmeyen ölümsüzler? İnanın tarih o kadar insanlık abideleriyle donatılmış ki birini söylerken çoğunu unutacağından çekiniyor insan.

Bedir, Malazgirt, Çanakkale ve diğerleri unutulamaz ki? Sarıkamış da, Kurtuluş Savaşı da… unutulamaz. . Dünyadaki müstemlekeci tavırlara, haksızlıklara; Asya’ya, Afrika’ya, Ortadoğu’ya, Balkanlara, Türk Cumhuriyetlerine; Afganistan’a, Filistin’e; Irak’a, Bosna’ya, Azerbaycan’a….sessiz kalınır mı, zulüm alkışlanır mı?

İnsana hizmet edilir de birçok kesim tarafından kabul gören Şeyh Edebalıları, Mehmet Akifleri, Yunusları, Mevlanaları …unutmak da bir o kadar insanlık sarayında karanlığa gömülmektir.

Tarihin dünü konuşulurken bugünün Merhum Albay Hulusi Beyi, Kutup Yıldızı Abisini, İsa Abisini, Osman Hocasının… insanlık süzgecinden geçilmez mi?

Ya Şefkat Kahramanları, cennetin anahtarı elinde bulunan annelerimizi unutmak bir başka gaflet değil mi?

Ne diyor Yunus, “ ölen hayvan imiş aşıklar ölmez…”

Tabii ki insan, tarih ve bugün. Ama ülkemizin, memleketimizin hassasiyetlerini de göz ardı edilmemelidir.

Hele hele onlarca medeniyetin, kültürün ayak izlerinin sürüldüğü devasa kaynağın, yıllara inat yaşayan Harput’u yaşatabilmek ve öncelikle Harput’u yaşayabilmek. Adım adım Elazığ’ı teneffüs edebilmek. Elazığ’ın her karesinde seyahat edebilmek. İnsanı, insanlığı, memleketimizi- Elazığ’ı, vatanımızı – Türkiye’mizi, dünyada yaşananları kendine dert edebilmek dertlerin en tatlısı olsa gerek!

Fatih Sultan Mehmet’in "Ya Rabbi sana ham dolsun… Bana böyle birbirini düşünen millet ihsan ettin. Ben bu milletimle değil Bizans’ı, dünyayı bile fethederim,” dediği bir millete hizmetkar olmak ibadetin ta kendisidir.

Derdimiz hastalık ortaya çıkmadan koruyucu, önleyici tedbirleri alarak hastalığın, rahatsızlığın ortaya çıkmasına engel olmak, var olan hastalığa ilaç olarak tedavi edebilmek, insanlığın huzur ve mutluluğunun tesisinde bir karınca misali de olsa görevini yerine getirebilmektir.

Enaniyetin süslediği Benden içerü bene girerek, bizde bütünleşerek, empati denilen kavramı içselleştirmesidir. Kan bağı olmadan da bütün çocukları evlat kabul ederek Fırat kenarında kurda yem olan kuzudan kendine de pay çıkarabilmektir.

Eleştirmek… Ama haklı, insaflı, makul, yapıcı bir üslupla. Üstelik liyakat unsurunu göz ardı etmeden sadakatle ve samimiyetle yıkmadan, tahrip etmeden katkıda bulunmak adına yön vermek, istişarede bulunmak adına eleştirebilmek ne kadar güzel olsa gerek.

Tarih yaşananları kayıt eder. Hayatı yemek içmekten ibaret olmayanlar da tarihe yazılırlar. Üstelik kırılma noktasındaki olaylarda anlamlı tepkide bulunarak geride bedenen ölseler bile ölümsüz iz bırakırlar.

Bazen kalabalıklar arasında selamla ve omuza dokunan bir şefkat eliyle yalnız değilsiniz edasıyla haksızlıklar karşısında susmayan ağızları, yürekleri gönülden alkışlamak gerekir.

İnsanı yetiştiren toplumun öğretmenleriyle aynı yerde yazabilmek ve mimarları olan öğretmenler tarafından okunarak desteklenmek doğru yolda yürümenin bir başka şekilde ifadesidir. Hele hele koca bir ağacı sırtlayan küçücük bir çekirdek hükmündeki yarınlarımız olan çocuklarımızı, genç yürekleri gönülden tebrik ederek her zamanki gibi yarına ısrarla ümitle bakmanın mutluluğunu yaşıyorum. Küçük yaştalar ama koca yürekliler!

Nefsi müdafaa ve haksızlık karşısında susmamak adına sürçü lisandan, hak yemekten benliğin sarhoşluğundan sana sığınıyorum Allah’ım!

Evet ince bir ayardır o kadar kötülükler arasından iyi bir insan olabilmek. Birilerini razı etmekten öte Hakkı razı etmek, halka hizmeti Hakka hizmet kabul etmektir yazmak, konuşmak hem de lekesiz bir şekilde yaşayabilmektir.

Ne diyor bir mütefekkirimiz; “ …Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!.. "

Tekrar defaatle de olsa güzeldir. Asıl mesele iklim ve zamanın şartlarına göre renk değiştirmeden gerçek anlamda, şekilden öte insan olabilmektir.

Unutulmamalıdır ki hiç kimse yalnız birkaç yıl yaşamakla ihtiyarlamaz. İnsanları yaşlandıran, ideallerinin yok olmasıdır. Yıllar cildi buruşturabilir, fakat heyecanların, fikirlerin feda edilmesi ruhu buruşturur. Üzüntü, kuşku, korku, maneviyatsızlık, kendine güvensizlik ve yeis; bütün bunlar başları eğen ve ilerleyen ruhu tekrar gerisin geriye götüren çok uzun yıllardır.

Koca bir tarlada göze çarpan zehirli otlar ve kök salan ayrıklardan başka dertlere deva, şifa veren bitkiler de vardır.

Kendini ilah kabul eden Nemrut’un, isminin verildiği dağın zirvesindeki şatafatlı saltanatına bir sineğin dur dediği tarihin bir gerçeği olduğu sadece hikayelerle sınırlı kalmamalıdır.

Hepimiz gemide seyahat eden yolcularız. Batmaya ya da rotadan şaşmaya sebep olacak yanlışlardan uzak kalmalıyız. Rahat bir yolculuk için de samimiyet, sadakatle sorumluluklar yerine getirilerek hiç değilse asgari müştereklerde bir araya gelinmelidir.

Yok olmadan yolculuğumuzun meşakkatli geçmesini istemiyorsak ve de sahili selamete varmak istiyorsak lütfen biraz sağduyu, hoşgörü ve itidal…

Tüm Yazılar için Tıklayınız