Ahmet ÖZYANIK / ZORBALARA PEMBE RENKLİ DELİ GÖMLEĞİ YAKIŞIR
Adalet Bakanlığı, kadına şiddeti önlemeye yönelik kapsamlı bir genelge yayınlayarak, şiddetle mücadele konusunda bürokratik işleyişi, mağdur lehine hızlandırma ve etkinleştirme sürecini başlattı.
Esasen, Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da ATV-AHABER ortak yayınında bunun işareti vermişti.
Mercan Seferberliğinden sonra, kadına yönelik şiddetin önlenmesi genelgesi de önemli bir aşamadır. Bu genelgeden sonra, mahkemeler ve adalet bürokrasisi de şiddete karşı daha az toleranslı hareket edecektir.
Ancak mağdura odaklanmış şiddetle mücadelenin sürekli yeni mağdurlar üretmeye devam edeceğini unutmamak gerekir.
Bu nedenle mevcut şiddetle mücadele paradigmasını gözden geçirmek ve değiştirmek zorundayız.
Hukuk şiddetle mücadelenin tamamlayıcı unsuru olmalı, tek başına belirleyici ve taşıyıcı unsuru olarak görülmemelidir.
Devlet, mağduriyete sebebiyet verenleri bulup cezalandırmanın ötesine geçmeli, önleyici tedbirlere ağırlık vermelidir.
Şiddet ve zorbalıkla mücadelede toplum dinamikleri de topyekûn destek olmalıdır.
Zira şiddet, akut bir durum değildir, anlık olarak ortaya çıkmaz. Tam tersine zorbalıklarla başlayarak suç niteliğine evrilebilen bir eylemdir. Yaptırım uygulanınca da savılamaz ve düzeltilemez.
Yani şiddet, kronikleşebilen bir durumdur.
Kaldı ki, şiddet sadece kadına yönelmiş bir eylem türü de değildir.
Şiddet , aynı zamanda kadın, çocuk, hayvan gibi tüm zayıflara yönelmiş zorbalıklardır.
Şiddet, aşağılık kompleksinin saldırganlıkla dışa vurumu, zayıf güçsüz kişilik sahiplerinin sosyal ve psikolojik üstünlük arama çabasıdır.
Şiddet, zorbalık düzeyi yükseltildikçe insanoğlunu insanlıktan çıkaran, canavarlaştıran habis bir urdur.
Dinen yasak, ahlaken de iğrenç olan şiddetin; hukuk düzenimiz ve yasalarımızca önlenememesi; kanunlarımızın yetersiz, uygulamalarının da eksik olmasından kaynaklanmamaktadır.
Zira, sorunun temelinde şiddetin; dine, ahlaka ve hukuka rağmen aynı zamanda bir iletişim aracı olarak toplumda kabul görmesi yatmaktadır.
Eğitimde, sporda, ailede veya sosyal hayatta şiddet ve zorbalık var olduğu sürece, kanun gücüyle kadına ya da hayvanlara yönelmiş olanını önlemede, din ve ahlak öğretileri de hukuk da yetersiz kalacaktır.
Şiddetin önlenmesi için her şeyi devletten beklemek yerine birey ya da toplum olarak inisiyatif almalıyız.
Toplum olarak birkaç pratik adım da atabiliriz.
Bunların başında, şiddetle mücadelede mağdurun müracaatını beklemeden, değişik kaynaklardan mağdurdan çok şiddeti uygulayana, yani zorba üzerinde odaklanmak gerekir.
Gelişen bilgi teknolojilerinden yararlanmak suretiyle özellikle yapay zeka ve meta veri imkanlarını kullanarak, zorbaların ve zorbalık riski taşıyan kişilerin şiddet eğilimlerini ölçmek ve takip etmek gerekir.
Kişilerin şiddet eğilimlerini okul çağından itibaren takip etmeliyiz.
Okul çağındaki çocuklarımızın şiddet eğilimlerini görüp, merhamet ve saygı temelli “terbiye” süreçlerini devreye almalıyız.
Okullarda, öğrencilerin akademik gelişmesi kadar psikolojik ve sosyal gelişmesi için programlar geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. Değerler eğitiminin zenginleştirilmesi ve teorik dersten çıkarılıp öğrenciler tarafından içselleştirilmesi, günlük hayatın bir parçası haline getirilmelidir.
Medyada, üçüncü sayfa haberleri olarak bilinen ve daha çok aile cinayetlerini konu alan habercilik, toplumda şiddeti adiyattan gösteren ve dolaylı olarak teşvik eden bir konumdadır. Bu sebeple medyada şiddet içerikli haberlerin ve programların kaldırılması, şiddete bulaşmış zavallıları, adları ve görüntülerini verip kahramanlaştırma yerine daha farklı bir habercilik anlayışına geçilmesi sağlanmalıdır.
Daha önemlisi, medya mensuplarının şiddet konulu habercilikte reyting uğruna ateşe benzinle gitmemeleri konusunda ikna edilmelidir.
Şiddet eğilimli kişilerin çevresindekiler de risk altındadır. Bunlara yönelik izlemeye dayalı dolaylı koruma programı uygulanmalıdır.
Henüz suç niteliği taşımayan şiddet gösterileri ve zorbalıklar karşılıksız bırakılmamalı, zorbalar, toplum ve kamu otoriteleri tarafından caydırıcı uygulamalarla terbiye edilmelidir.
Bu kapsamda, hayvanlara karşı şiddet uygulayanlar, hayvan bakımevinde zorunlu (gönüllü) hizmete tabi tutulmalıdır.
Kadınlara karşı şiddet kullananlar ise, kadınların ağırlıklı olduğu mekanlarda hizmetle görevlendirilerek, şiddetin psikolojik boyutunu tecrübe etmesi sağlanmalıdır.
Daha da etkili yöntem ise, zorbalara pembe renkli deli gömleği giydirmektir.
Kanunlarımız bu tarz uygulamalara elverişlidir.
Mevcut genelge ile de bu vb. tedbirleri uygulamak daha da kolaylaşacaktır.
Ancak, Adalet Bakanlığı böyle bir uygulamanın kanunda yeri yok diyorsa, yasal altyapı da oluşturulabilir.
Böylece, eskilerin “Ceza amelin cinsinden olmalı” prensibi hayata geçirilmiş olur.
Bu uygulama, aynı zamanda gazetelerin üçüncü sayfası ve magazin programları i için iyi bir malzeme de olur.
Şöyle bir manşet hayal edin:
“ mahkeme,
ünlü kabadayı ……,ya kadınlar matinesinde garsonluk yapma cezası verdi, hem de pembe gömlekle”…
Ruh sağlığı yerinde olan hangi erkek! bu duruma düşmek ister.
Şiddete bulaşmış, ancak ruh sağlığı yerinde olmadığı tespit edilen kişilere verilecek hapis ve uzaklaştırma cezaları, zorbalığın cinayete evrilmesine sebebiyet vermektedir.
Bu kişileri “uzaklaştırma ve mahpusluk” yerine, doğrudan psiko-soyal terapi programlarına almak gerekir.
Şiddete bulaşmış kişiler, okulda ise rehberlik bölümüne, işyerindeyse iş yeri hekimine yönlendirilmelidir. Okula ve işe devam edebilmesi için alması gereken psiko-sosyal destek planı hazırlanmalı ve titizlikle uygulanması sağlanmalıdır.
Cemiyette ya da aile içinde meydana gelen şiddet girişimleri ve zorbalıklar da benzer şekilde aile hekimleri üzerinden psiko-sosyal destek programlarına alınabilir.
Esasen öğretmen, muhtar, cami imamı, apartman görevlisi başta olmak üzere, mahalle bakkalından komşu teyzeye kadar herkes ailesine veya çevresine şiddet uygulayan zorbaları bilir.
Devlet bu bilgileri mağdurun lehine kullanmak ve şiddeti önlemek için kullanmalıdır.
Şiddetle mücadelede, yukarıda sayılanlar gibi onlarca pozitif alternatif mevcuttur. Ancak, bu vb. alternatif tedbir ve önerileri hayata geçirmek için öncelikle bakış açımızı ve mağdurun müracaatına dayalı işlem yapma paradigmasını değiştirmek, doğrudan şiddet ve zorbalara odaklanmak gerekir.
Şiddetle mücadele, emniyet ve adliye bürokrasisine terkedilmeyecek kadar ehemmiyetli ve karmaşık sosyal bir görevdir.
Ulusal ölçekte Şiddet ve Zorbalıklarla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmalı, psikolog, sosyal hizmet uzmanı gibi binlerce profesyonel şiddetle mücadele için mobilize edilmelidir.
Bu mücadeleyi; başta öğretmenler ve doktorlar olmak üzere diğer meslek elemanlarının öncülüğünde, mağdurları deşifre etmeden onların onurlarını zedelemeden yürütmeliyiz.