Mehmet MEMDOĞLU / “Milli” Vesayetçiler!
“Tarih tekerrürden ibarettir” mealinde bir deyim vardır. Bu iddiayı ortaya atanların, kendi hata ve yanlışlarını meşrulaştırmak için bu ifadeyi kullandıklarını düşünüyorum.
Aslında hepimiz de biliyoruz ki “tarih tekerrürden ibaret” değildir. Yanlışta ve hata da ısrar tekerrürden ibarettir. Yanlışta ve hata da ısrar bireysel olduğu/olabileceği gibi, toplumsal da olabiliyor, oluyor.
Osmanlı’nın yıkılışını hazırlayan/hızlandıran nedenlerden biri de son dönemlerindeki yanlış politikalardı. Osmanlı’nın kötü gidişini sona erdirmek için yönetime talip olan İttihat ve Terakki Cemiyeti kısa zamanda kuruluş ilkesine aykırı politikalar -Turancı- benimsemiş, bu politikalar sonucu öncelikle Balkanlar’ı kaybetmişti.
İttihatçılar bu emellerine ulaşmak için Osmanlı’daki yönetim boşluklarından faydalanarak Bab-ı Ali’ye sızmış, padişahın ve sadrazamın -sadrazamın tayinini çoğunlukla kendileri belirliyorlardı- etrafını kuşatmış, kendi müntesiplerinden başka hiç kimsenin padişaha ulaşmasına izin vermemişlerdi. Nihayetinde taassupçu politikalar ve “yanlışta ısrar” Osmanlı’nın yıkılışını hızlandırmıştı.
O dönemki İttihatçı zihniyetin mimarları, Osmanlı tebası içerisinde faaliyet gösteren mason localar ve teşkilatlardı. Ve o günkü komitacı zihniyet, her iktidar döneminde bir nevi mutasyona uğrayarak, farklı şahıslarca, farklı isimler altındaki teşkilatlanmalar üzerinden günümüze kadar hayatiyetini devam ettirmiştir.
Sadece Ak Parti iktidarları dönemine bakıldığında, bu komitacı ve vesayetçi kliğin, günün şartlarına uygun olarak, iktidarı kontrol etmek adına farklı yapılanmalar üzerinden faaliyet gösterdikleri görülebilecektir. 1980 askeri darbesinin devamı olan askeri vesayeti ortadan kaldırmak için, dini kisveli bir yapılanmayı kullandıkları gibi, bu yapının devletin damarlarından temizlenmesi adına, devletin başlatmış olduğu operasyonlar üzerinden; “Milli Damar” (!) adlı yapılanma üzerinden, devleti ele geçirmeye çalışmaktadırlar.
Medyada, devletin kimi kurumlarında -özellikle emniyet- “millilik, milli damar” adı altında ortaya çıkan, kaynağını İT’en alan; aslında yeni olmayan bu anlayış, kendileri gibi düşünmeyen, kendilerine muhalif tüm kişi ve kurumları komitacılıkla suçlayan bu komitacı teşkilatın, kendilerini korumak adına büründükleri zırh ise maalesef, Cumhurbaşkanlığı makamı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’dır. AK Parti içerisinde de örgütlenen bu klik, karşıtlarını ve kendilerini eleştirenleri “Beştepe’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldırıyor” suçlamasıyla suçlayarak, medyadaki ayakları üzerinden toplumdan tecrit ediyorlar. Hakikat de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’ye en büyük kötülüğü ve zararı “millileşme” (!) adına ortaya çıkan bu “Turancı kilik” yapmaktadır.
“Devletin ve AK Parti’nin içini boşaltıp, tüm kadrolara milli isimler yerleştireceğiz” diyebilecek kadar pervasızlaşan bu damarın, ne kadar milli (!) olduklarını kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Millilik demek, ülkenin tüm fertlerinin ortak çıkarlarını kendi şahsi çıkarları üzerinde görüp, bu doğrultuda çalışabilmektir.
Milli olmak demek, her türlü taassupçuluktan uzak; “halka hizmeti, Hakk’a hizmet” olarak görmek demektir.
Bu damarın samimiyetini ve milliliği test edecek çıkış, beklemedikleri bir yerden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. Türkiye’nin İsrail ve Rusya ile olan ilişkilerinin normalleşmesinin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın: “Türkiye, Suriye’den gelenlerin de vatanıdır. Kardeşlerimizin içerisinde inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak isteyenler de var. Konuyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığımız attığı adımlar var. Ellerinden geleni bakanlığımız oluşturduğu ofisle takip etmek sureyitle kardeşlerimize, bu yardımı, bu desteği yaparak onlara vatandaşlık imkanı vereceğiz.” açıklamasına, kendilerine Beştepe’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kalkan ederek devleti ele geçirmeye çalışan, sözüm ona “milli” (!) damarcıların nasıl bir tutum takınacakları merak konusudur.
Buyurun samimiyet testine…