Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 2

  • Kişisel           : 377943

  • Toplam         : 3401720

Köşe Yazarı › Prof. Dr. Mutlu TÜRKMEN › Duruş farkı!
13194 kez okundu
10/04/2016

Prof. Dr. Mutlu TÜRKMEN / Duruş farkı!


Uzunca zamandır kendilerini dünyaya nizam vermekle yükümlü hissedenlerin Türkiye’nin çıkışlarından rahatsızlık duydukları aşikârdı. Bu güçler, Türkiye’de atılan her önemli adımın, özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın her önemli girişiminin hemen arifesinde veya bu hamlelerle eşzamanlı olarak ülkemiz gündemine bomba gibi düşen karşı hamleler yapmaktan çekinmiyordu.

Ülkemizin gelişiminden ve çok boyutlu bir uluslararası ilişkiler stratejisini kurgulamasından rahatsızlık duyan bu güçlerin, ülke siyasetine yön tayin etmek için başvurdukları spekülatif eylemler birbiri ardına boşa çıkarıldı. Ancak girişimlerinden beklediği sonucu elde edemeyen bu şer odakları, zaman içerisinde taktik değiştirerek, hükümete ve başbakana yolun başından beri açıktan destek sağlayan bir camiayı yanlarına almayı başardı. Böylelikle iktidara adeta ortaklık eden bu camia, son üç yıl içerisinde çok farklı bir siyaset geliştirerek, hükümete de istikamet tayin etmeye koyuldu. Veya bir başka deyişle, baştan beri var olan fakat gizlenen siyasetini faş etmek zorunda kaldı!

Doğu Akdeniz’de uluslararası açık sularda vahşice canına kıyılan kahraman kardeşlerimize ‘şehit’ demekten imtina eden camia lideri ve ona yakın idari - adli bürokratların MİT müsteşarı Hakan Fidan’dan duydukları rahatsızlık sıklıkla gündeme taşınıyordu. Zira Fidan, ülkenin istihbarat yapısını gerçek anlamda ‘millileştirmek’ adına yaptığına hamlelerle bu grupların devleti kontrol altına almasının da önüne geçiyordu. Sahne arkasında atılan karşılıklı adımlar, KCK davası ekseninde Fidan’ın ifadeye çağrılmasıyla patlak verdi. Hiçbir kimsenin camia bağlantılı olarak atıldığına dair tereddüt etmediği bu adım, taraflar arasında köprülerin atılması anlamını taşıyordu.

Birçok değişik itici güçle patlak veren Gezi olaylarında da camianın kanaat önderleri, yazar-çizerleri ve özellikle de savaşı fişeklemekle görevli olan top-sakallı manipülatör çete açıktan Erdoğan karşıtı bir kampanyanın içerisinde yer aldı.

Ardından Erdoğan’ın pozisyonunu yeniden tahkim ederek, gücünü toparlayıp dershaneleri kapatmak suretiyle karşı atağa geçtiği bir süreçte (süreç en basit anlatımıyla sıradan vatandaşta böyle bir anlamsal karşılık bulmuştur) aniden birbirinden bağımsız üç ayrı soruşturma ülke gündemine bomba gibi düştü… Ortalığa saçılan dolar görüntüleri, kasa, para sayma makinesi, imam-hatip figürlerinin ön plana çıkarılarak servis edilen soruşturmalar ülkemizi kasıp kavurmakla kalmadı, başta Erdoğan olmak üzere Türkiye’nin popüler olduğu tüm coğrafyalarda şok etkisi yarattı. Top-sakallı manipülatör çetenin de özellikle sosyal medya üzerinden yaptığı uyarılara paralel olarak gelişen bu süreçte, başta bakanlar olmak üzere, hükümet, Ak Parti, Erdoğan ve hatta Türkiye bir bütün olarak büyük bir itibar kaybına uğradı.

Erdoğan ve çevresinin çok haklı olarak dış güçlere işaret ettiği bu itibarsızlaştırma sürecinin faturası oldukça ağır oldu ve olmaya da devam edecektir.

Tabi ki itibarsızlaştırma tek taraflı olarak gerçekleşmemiş, “hoşgörü”, “uzlaşı”, “diyalog” önderi olarak bilinen Fethullah hoca, yaptığı bedduayla –her ne kadar da mülaane diye tevil edilmeye çalışılsa da- geniş kitlelerin tepkisini çekmiştir.

Şahsım adına olup bitenlerden büyük bir üzüntü duyan bir vatandaş olarak, süreçte rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun eksikliğini hissettim. Hükümeti devirmek adına ikinci dalgayı pohpohlayan güçlü camia ve medyasının tavrını ibretle izledim, izliyorum da. Her ne kadar da bu camiadan arada bir Hüseyin Gülerce gibi “Gemi batarsa hep beraber batarız”, veya A. Turan Alkan gibi “Ben ve benim gibiler CHP’ye oy vermez” diyenler çıksa da, hükümeti devirmek adına her türlü yolu mubah gören bir camia ile karşı karşıyayız. Belki de bu, camiaya istikamet tayin eden bazı kişilerin ‘birincil’ görevidir. Ancak geniş kitlelerin bu çizgide yürümesini sadece basit bir akıl tutulması olarak okuyorum.

İşte tam da bu noktada rahmetli Muhsin beyin, Refahyol hükümetinin kuruluşu dolayımında söylediği, “Ben kendime Müslümanların iktidarına engel oldu dedirtmem” sözü aklıma geliyor!

Şüphesiz hiçbir vatandaşımız, özellikle de İslami hassasiyetleri bulunan kimse bir yolsuzluk ithamını küçümsemez. Hırsızlığı, haksızlığı, yolsuzluğu meşrulaştırmak istemez. Hatta dünya lideri olsa bile siyasal liderinin totaliter bir tutum takınmasını benimsemez. Ama, ferasetli Müslümanlar tam da Muhsin beyin yaptığı gibi, bir manipülasyon perdesinin arkasından da Müslümanların iktidarına engel olunmasına izin vermez! 06.01.2014

Tüm Yazılar için Tıklayınız