Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 2

  • Kişisel           : 386289

  • Toplam         : 3449092

Köşe Yazarı › Yücel CAN › BAŞLIKSIZ ÖZÜR
6768 kez okundu
12/12/2009

Yücel CAN / BAŞLIKSIZ ÖZÜR



Özür dilemek; hatayı kabullenmek, af dilemek, bağışlanmak, yanlışın farkına varmak, bir daha tekrarlamak adına bir nevi taahhütte bulunmak anlamlarında kullanılan bir ifadedir. Bir noktada eksikliğin, hatanın ifade şeklidir özür dilemek.


Özür dilemek bazen nezaketi, erdemliliği, bazen de acziyeti ifade etme anlamı için de kullanılmaktadır. Hani en basit ilişkilerde bile özür dileme adet üzere kullanılır ya. Özür dilemek rutin ve moda olmuş sanki.


Yeri gelmişken özür dileme sözcüğünün birilerini memnun etme, beklentilerine çare arama, ödüle ulaşma, takdir ve taltif edilme için kullanıldığını ifade etmek de mümkün olabilir. “Çek bir özür ucunda bir ödül, makam olsun” ifadesinin belki de kapalı bir şeklidir özür dilemek. Bazen de özür dilemek sözcüğü “…Benim gibi biri özür dilemez: O şahıstan, milletten mi özür dileyeceğim” tarzında özür dilememek için de kullanılır.


İnsanın hata, eksik ve yanlışlarının bir ifadesi olan özür dilemek tabiri için duyarlı, merhametli, duygulu olmak gerekir elbette. Ama özrün de bir sınırı, hakkı, tarafsızlığı, vicdanları kanatmayan bir yönü de olmalı. Üstelik özür dilenirken samimi olunmalı. Bir kere özür, kabahatten de büyük olmamalı.


Özür dilemek daha çok kişiye yönelik bir hareket tarzıdır. Kişi kendi yanlışı adına özür dileme hakkına sahiptir, başkasının değil. Hele hele kendi adına yapılmayanlar için de özür hakkı bir haktan öte haksızlık sayılabilir. Özür dilemede vekâlet yöntemi derseniz, işte o da yeni bir kavram olarak literatüre girer herhalde. Hem bu milleti idare edenler var, milleti temsil eden makamlar var, bu devletin dış politikaları var, kayıtlar varı, arşivleri var. Kim kimin adına, hangi sıfatla özür dileme hak, görev, yetki ve sorumluğuna sahip ki?


Bosna’nın yürekler yakan dramında savaşın en küçük şahidi olan yirmi dokuz günlük bebek ile en yaşlı tanık olan yüz bir yaşındaki kör bir nineye hunharca kıyılarak on bine yakın insan yok edilirken, Hocalı’da mabetler toplu katliamların merkezi olurken, Kıbrıs’ta tek taraflı haksızlıkların feryadı gökleri inletirken, Afganistan insanlık adına mücadele verirken, Filistin’de körpe yavrular kahpe kurşunların hedefi olurken, burnunuzun dibinde yok edilen Irak’taki insanlık manzaraları akılları hayrete düşürürken, yaşadığınız topraklarda terör amansız bir halde yürekleri yakarken, ocakları söndürürken duygulara, vicdanlara, kalplere ne olmuştu ki özür dilenmedi, vahşetin tablosu özür dileyenler tarafından çok net bir şekilde çizilemedi, insanlık adına duygular neden köreldi ki acaba?


Ya Haçlı Savaşlarının bir uzantısı olan gaspçı, sömürgeci zihniyetlerin koşar adımla geldikleri Anadolu Coğrafyasında, I.Dünya Savaşındaki sınır tanımayan taleplerinin neticesi olan kan gölü, manda zihniyeti süngülü toprak paylaşım senaryoları neden lanetlenmedi, insanlık adına neden özürler dilenmedi?


Daha haklı ve masum bir ifade ile ifade etmek gerekirse Kurtuluş Savaşındaki direniş ve kurtarılan bir onur neden alkışlanarak canlı tutulmadı, sahi dünyanın ta bilmem nerelerinden kalkıp Çanakkale’ye ne için gelmişlerdi ki değişik milletteki insanlar, devletler?
Kışlık elbiselerin içerisinde üşümekten uzak tutulan bedenler ve kalpler binlerce kişinin Sarıkamışta donmasında duygular neden dondu, özürler hatıra bile gelmedi ki, ya Türkülere konu olan Yemen dilden öte neden ele alınmaz ki?


Ortada bu gerçekler varken, üstelik asıl Türkiye’den özür dilenmesi gerekirken; vatan, millet, bayrak gibi önemli unsurlara rağmen bayram değil seyran değil, bu özür dilemek de nereden çıktı ki, bu özrün anlamı ne ola ki?


Şanlı tarihe sahip Asil Kahramanları savaşta, cephede yenemeyenlerin tercihi içten tahrip etmek, yıkmak felsefi olduğu unutulmamalıdır. Ve bu felsefe için de insanları hayrete düşüren hangi senaryolar devreye sokulmuyor, kimlere müracaat edilmiyor ki?
Bu aziz milletin üzerinden oynanılan oyunlardan özür dilenmedi, bu çifte standardı gören gözler de devekuşu misali gizlenmeye, meşru göstermeye çalıştı, ama tarih oldukça kim gerçekleri ifade etmekten kaçabilir ki?


Bakın Selçuklulara, Osmanlılara… Devleti yönetenlerin aynı zamanda bir eğitimden nasıl geçtiklerine, alimlere, ariflere verdikleri öneme. Bu millet savaşlarda çocuğu, kadını, yaşlıyı öldürmek değil; yeşile zarar vermeye, çevreyi tahrip etmeye bile vicdanı el vermeyen bir zihniyetin sembolü olduğunu görmeden özür dilemek için vicdanlı olmak gerekmez mi?


Bakın Ermeni asıllı Türk Besteci Garo Mafyan "Ermenilerden Özür Diliyorum Kampanyasına” imza atmayıp “… Ne özrü. Ben, senin adına kimseden özür dileyemem. Bu konu tarihçilerin ve hukukçuların işi. Ben buna taraf olamam. Taraf olmam için o konu hakkında çok iyi bilgi sahibi olmam lazım. O dönemde yaşamam lazım. O dönemin şartlarını çok iyi bilmem lazım. Yani bu benim işim değil, tarihçilerin ve hukukçuların işi..., …Çünkü ben bu bayrağın altında yaşıyorum.” şekilde güzel duygulara rağmen bu bayrak altındaki özür dileyenlere ne oluyor ki?


Eğer bir insan kendi hayatında insani değerlerden uzak, merhamet, sevgi ve saygı kavramlarından uzaksa çifte standart, bencillik, tarafgirlik genelde kaçınılmaz oluyor. Tekrarlamak anlamanın bir yolu olduğuna göre özür dileyenler kendi yanlışları adına bu hakkı kullanmalılar, yoksa tarih adına değil. Bırakın da bir hata varsa bu özrü ben dileyim. Kimse başkası adına görevler üstlenmesin. Özür dilemek taraf olmaktır. Taraf olmak da özür dilenen milletin geçmişte yapmış olduğu yanlışları, hataları bir noktada paylaşmaları demektir. Ermenilerin yapmış olduğu zulümlere de taraf olmaktır. Dahası özür dilemek aynı zamanda kendi geçmişini, tarihini, kendisini, milletini sorgulamak, inkâr etmek demektir.


Özür dileme hakkını kullanmadan önce bu milletin geçmişine saygı duyularak doğruları ve güzellikleri en çok olan millet olma adına hangi özellikler sahip bir millet olmanın farkına varmak, özür dilemekten önce gelmelidir. Eğer yanlışlıkla özür dilenmişse de önce bu milletten özür dileme erdemliliği gösterilmelidir. Tarihin yaşayan bir canlı olduğu unutulmamalıdır. Bir şey yapılırken, tarih eleştirilirken de tarihin canlı olduğu, yıllar sonra özür dileyenlerin de kendi nesilleri tarafından eleştirilebilecekleri de göz ardı edilmemelidir.
İşte bu ve bunun gibi nedenlerden dolayı özellikle bir toplumun önünde ışık tutması gereken aydınların, bilim adamlarının, politikacıların, düşünürlerin sükûnetle, soğukkanlılıkla, şartlanmaların, kaygıların ötesinde tarihi çok iyi okumaları gerekir çok…

Tüm Yazılar için Tıklayınız