Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 3

  • Kişisel           : 380623

  • Toplam         : 3410054

Anasayfa » YENİ BİR KAVRAM SOSYOLOJİK SAVAŞ…

YENİ BİR KAVRAM SOSYOLOJİK SAVAŞ…

Çıktı Al
1340 kez okundu
01 Ocak 1970
YENİ BİR KAVRAM SOSYOLOJİK SAVAŞ…


YENİ BİR KAVRAM SOSYOLOJİK SAVAŞ…


 


 


Bürokratlar Birliğinde konferans ve kitap imzasi bir arada. İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği, bir kitabın hikayesini ve konusunu kendi yazarından dinleme geleneğini sürdürüyor.


 


Kurulduğu günden bu yana eğitim ve kültüre önem veren piyasaya yeni çıkan ve raflarda yerini alan “Osmanlı’dan Ortadoğu’ya SOSYOLOJİK SAVAŞ” kitabına ilk  Bürokratlar Birliği ev sahipliği yaptı.


İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği Genel Başkanı Yücel Can; eğitim, kültür amaçlı konferans ve yazar kitap imza konukları arasında Hakim Albay olan Yazar Yusuf Çağlayan’ı, konferansı başlatmak üzere takdim etti.


 


 Yazar Yusuf Çağlayan önce kısaca kendini şöyle tanıttı: 1957 Yılında Kırıkkale’de doğdum. İlk ve orta tahsilimden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. Kısa bir süre hakimlik yaptıktan sonra askere alındım. Yedek subaylık döneminde açılan askeri hakimlik imtihanına girerek orduya intisap ettim. Çeşitli şehirlerde bulunan askeri mahkemelerde hakim ve savcı olarak görev yaptıktan sonra, en son Kıbrıs Barış Kuvvetleri Askeri Mahkemesi kıdemli hakimi iken, 28 Şubat Darbesi kapsamında TSK’dan tasfiye edildim.”


Yazar Askeri Hakim Yusuf Çağlayan, kitabını özetlediği konferans konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sosyolojik Savaş kavramı günümüz literatürüne bu kitap ile girecek. Çünkü, literatürde savaş sosyolojisi var, ancak sosyolojik savaş yok. Sosyolojik savaş, asimetrik bir savaş türüdür ve en çarpıcı örneği 1890 küreselleşmesi adı verilen dönemde yaşanmıştır. Bu dönemde, İslam'ın açık toplum pratiğini temsil eden Osmanlı, etnik sosyoloji ile birbirine kapalı etnik toplumlara dönüştürülerek tarih sahnesinden silinmiştir. Osmanlı’yı Ortadoğu’ya dönüştüren asıl neden,  Batılı güçlerin önceleri misyonerler, daha sonra da Oryantalistler aracılığı ile yürüttükleri sosyolojik savaş olmuştur. Sosyolojik savaş, hedef toplumun dayanışma bağlamını hedef alır. Üst kimlik bağlamında dayanışan ve siyasi, ekonomik, kültürel birlik kurmuş çok etnikli, çok mezhepli, çok cemaatli bir toplumu, alt kimlik dayanışmalarına indirgeyerek, aralarına alt kimlik sınırları çizer ve farklılıkları çatıştırır. Böylece karşısındaki büyük boy yapıyı, küçülterek ve birbiri ile çatıştırarak, o alanda siyasi ve ekonomik hakimiyet kurar. Günümüzde, İslam bölgesi, küresel güçlerin hakimiyet kurduğu bir alan anlamında Ortadoğu olarak tanımlanmaktadır. Ancak, 21 nci Yüzyıl yeni bir değişim kavşağını temsil etmektedir. Küresel güçlerin önceki soğuk savaş döneminde yapılandırdığı küresel sistem ve bu sistemin yerel uzantıları olan yerel sistemler kullanım ömürlerini tamamlamıştır. Küresel statükoyu temsil eden yerel dikta yönetimlerine karşı ortaya çıkan ayaklanmalar, aslında küresel sisteme başkaldırıdır. Bu sebeple, Batılı değişim kuşakları, Ortadoğu’daki statükoyu yeniden uyarlamak, değişimi, yine eskiden olduğu gibi kendi çıkarlarına yataklık eden yeni bir forma kavuşturmak istemektedir. Müslüman değişim kuşakları ise, en azından İslam bölgesinde nesne olmaktan kendini kurtarmak ve özne rolü oynamak istemektedir. Ancak, İslam toplumlarının uzun yıllar maruz kaldığı sosyolojik savaş, bu toplumlarda İslam temelli değişim kuşakları karşısına statüko kuşaklarını çıkarmayı başarmıştır. Mısır’da Adeviyye ve Tahrir kamplaşmasının bütün İslam toplumlarında bulunduğunu görebiliriz. Bu zihni bölünme, bir sosyolojik savaş ürünüdür. Arap Baharı olarak tanımlanan olaylara dikkat edersek, değişimin Müslüman toplumlar lehine ilerlemediğini hemen görebiliriz. Önce, statüko güçleri, değişim güçlerine karşı çıkıyor. Halk bu yerel uzantılar eliyle eziliyor. Sonra tüm ekonomik alt yapı aynı yerel güçler tarafından tahrip ediliyor. Son olarak da bu tahribatı yapan orduya karşı, halkın kurtarıcısı rolünde batılı koalisyon güçleri devreye girerek, orduyu tahrip ediyor. Böylece değişim güçleri, içi boşaltılmış, tüm gücü sıfırlanmış, batı’ya muhtaç bir ülkeyi devralıyor. Tüm bu süreçler, İslam toplumlarına sosyolojik müdahalelerle gerçekleştiriliyor. Türkiye, küresel güçlerin algısında merkez ülkedir. Ancak, yüz yıldır jeopolitik gücü sıfırlanmış, bu güce kaynaklık edecek jeokültürden yalıtılmış bulunmaktadır. Türkiye’nin İslam’ı temsil rolü itina ile önlenmektedir. Bu sebeple küreselde İslam, yerelde irtica adı altında İslam ile mücadele edilmektedir. Ayrıca Türkiye’de toplumsal yapının ana gövdelerini oluşturan Türkler ve Kürtler, etnik bağlamda çatıştırılmaktadır. Böylece lider halka dağıtılmaktadır. Gerek Türkiye’de ve gerekse İslam dünyasında medeniyet içi çatışma; İslam’a karşı İslam stratejisi izlenmektedir. Etnik ve mezhep odaklı çatışmaların, cemaat odaklı dışlayıcılıkların kışkırtıldığı İslam toplumları, bu alt kimlikler etrafında kendi içinde gerilimler yaşamaktadır. Batılı güçler ise, hakem rolü oynamaktadırlar. Bu durumda, kendi kendimize şunu sormalıyız: biz İslam mıyız; İslam’a karşı İslam mıyız? İşte “Osmanlı’dan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş” kitabımda,   bütün bu konuları etraflıca ele aldım. Umarım, bu kitap ile özellikle bugüne kadar toplumun ortak kimlik değerlerini iç tehdit olarak algılayan Ordu ve diğer güvenlik kurumları, sosyolojik güvenlik kavramına göre yeni bir güvenlik stratejisi geliştirir ve bu ortak kimlik değerleri ile barışır.”


Yusuf Çağlayan bu açıklamalarını müteakiben sorulan soruları cevapladı. İdareci ve Bürokratlar Birliği Dernek Başkanı Yücel Can tarafından, Dernek adına verilen plaketi kabul eden Yusuf Çağlayan, dinleyicilerine kitabını imzaladı.


Programa Bürokratlar Birliği Üyeleri ile birlikte, idareci, bürokrat, STK Temsilcileri, akademisyenler, işadamları, öğrenciler katıldı. 


Sosyal Medyada Bizi Takip Ediniz Tavsiye Ediniz..


https://twitter.com/burokratlarbrlg

 

 

SOS2


S0S


SOS1