Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 4

  • Kişisel           : 382139

  • Toplam         : 3414148

Anasayfa » Sayılarla Türkiye Yorumu

Sayılarla Türkiye Yorumu

Çıktı Al
1017 kez okundu
01 Ocak 1970
Sayılarla Türkiye Yorumu


 21 Temmuz 2013 03:10 burokratlarbirligi.org twitter.com/burokratlarbrlg


Türkiye, tarihiyle, küresel konumuyla, ekonomisiyle, tüm aksaklık ve eksikliklerine rağmen demokratik yapısıyla önemli bir ülke ve bu ülke üzerine içeriden ve dışarıdan çok sayıda yorum yapılıyor, analizler yayınlanıyor, çok da iyi oluyor, bu analizlerin bir bölümü belki bizlere çok şey öğretmiyor, yeni bir şey söylemiyor ama yine de bu analiz, bu yorum zenginliği önemli.




Bendeniz de bugünkü Yorum yazımda bir Türkiye analizi yapmaya gayret edeceğim ama bu analizde soyut kanaatler yerine resmi verilere dayanan, TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) ve GİB (Gelirler İdaresi Başkanlığı) kökenli verilere dayanan bir analiz yapmaya gayret edeceğim; Türkiye’de üretilen istatistiklerin niteliksel ve niceliksel düzeyi bizim öğrencilik yıllarımıza oranla mukayese edilemeyecek ölçüde iyi, bu nedenle bugünkü kısa Yorum yazımda sadece bu üretilen verilerin çok küçük bir bölümünü ama en çok önem verdiğim bölümlerini kullanarak bazı yorumlar yapacağım.

İlk bölümde ve öncelikle TÜİK’in ürettiği istihdam verileri üzerinden bazı şeyler söylemek istiyorum; TÜİK hanehalkı işgücü istatistiklerini yayınladığı zaman toplumsal dikkatler, belki biraz da haklı olarak, işsizlik oranı üzerine kitleniyor, yorumlar bu oran üzerinden yapılıyor. Son zamanlarda bu konuda küçük ilerlemeler de var, analizler sadece işsizlik oranı üzerine değil, kanımca daha önemli bir gösterge olan tarım dışı işsizlik verileri üzerine de eğiliyor ve böylece daha sağlıklı, daha önemli konulara da giriliyor ama yine kanımca TÜİK’in açıkladığı hanehalkı işgücü istatistikleri içinde en önemli veri işgücüne katılım oranı verileri ama, dar bir uzman kadro dışında bu çok önemli oran üzerine yapılan fazla iktisadi, daha önemlisi de sosyolojik analizlere pek rastlanmıyor.

2013 senesinde nüfusumuz 74,2 milyon, 15 yaş ve yukarı nüfus 55,4 milyon, toplam istihdam 25,7 milyon, işsizler 2,6 milyon, işgücü (istihdam artı işsizler) de 28,3 milyon olarak gözüküyor; işgücüne dahil olmayan nüfus ise 27 milyon ve bu işgücüne dahil olmayan nüfus ile işgücünü topladığınızda da zaten on beş yaş ve yukarı nüfusa ulaşıyorsunuz ve işgücünü çalışabilir nüfusa böldüğünüzde de karşınıza işgücüne katılım oranı olan yüzde 51,1’lik oran çıkıyor. Bu oran 2012 senesinde yüzde 49,6 iken bu sene yüzde 51,1’e çıkıyor. Bu oranın ifade ettiği ilginç gerçek, rakamı yuvarlayarak kullanalım, çalışma durumunda olabilecek nüfusun yaklaşık tam yarısının ne çalıştığı ne de iş aradığı; OECD ülkeleri arasında  işgücüne katılım oranının en düşük olduğu iki ülke Türkiye ve Meksika. Meseleye başka bir açıdan da bakarsak, 75 milyon dolayındaki bir nüfus içinde sadece 25 milyon insan çalışıyor, başka bir ifade ile her çalışan, çalışmayan iki kişiye bakıyor; bu analizin içine altı milyon dolayında gözüken tarımsal istihdamı da koyarsak, mevsim etkilerinden de arındırarak tarım dışı çalışan sayısının 22 milyona kadar düştüğünü de söyleyebiliriz. Ortalama olarak her çalışan kendi dahil üç kişiye bakıyor ise, satınalma gücü paritesine göre de kişi başına gelir on beş bin dolara yükseliyor ise, buradan kalkarak, biraz kaba bir analizle, her çalışan kişinin senede kırk beş bin dolar düzeyinde gelir (SGP) ürettiğini söyleyebiliriz ve veri eğitim kalitesi, veri tarım istihdamını da analize dahil ettiğinizde karşımıza çıkan tablo ilginç bir tablo.

Toplam istihdamın kompozisyonuna bir göz attığınızda 25,6 milyonluk istihdamın yüzde 63,5’inin ücretli ya da yevmiyeli çalışanlar (16,3), yüzde 4,8’inin (1 milyon 242 bin) işveren statüsünde, yüzde 19’unun kendi hesabına (4 milyon 876 bin) çalışanlar, yüzde 12,7’sinin ise (3 milyon 272 bin) ücretsiz aile işçisi statüsünde olduğu görülüyor. Tüm bu verilerin iyi bir analizi, 25 milyon çalışandan 6 milyonunun tarımsal istihdam oluşu, işgücüne katılım oranının yüzde elliyi ancak aşabildiği bir istihdam tablosu, ülkemiz Türkiye’nin 2013 senesinde gelebildiği noktanın kanımca en objektif görüntülerinin başında geliyor; aşağıda ise bu istihdam verileri ile kamu maliyesine ilişkin, özellikle de farklı vergi türlerinde mükellef sayılarının mukayeseli bir görüntüsünü vermeye gayret edeceğim. Bu iki tabloyu yani istihdam tablosu ile mükellef sayılarını yan yana koyduğunuzda karşınıza ilginç olduğunu düşündüğüm bir Türkiye görüntüsü geliyor.

Gelirler İdaresi Başkanlığı’nın çok muntazam yayınladığı verilere göre Haziran 2013 itibarıyla Türkiye’de 1,8 milyon Maliye’ye beyanname veren Gelir Vergisi faal mükellefi mevcut; bu sayının kabul edilemeyecek ölçüde düşüklüğü hem kamu maliyesinin hem de Türkiye demokrasisinin kanımca en büyük zaafı; ekonomik krizin tavan yaptığı 2001 senesinde de Gelir Vergisi faal mükellef sayısının 1,77 milyon olması, aradan geçen 12 senede, yüksek ortalama büyüme oranlarına rağmen çok değişmemesi (2013’te 1,8 milyon) üzerinde araştırma yapılabilecek ilginç bir durumdur.

Gelir Stopaj Vergisi mükellef sayısı da yaklaşık 2,5 milyon kişidir; bu mükellefler yanlarında çalıştırdığı kişilerin ödemekle mükellef oldukları Gelir Vergisi’ni Maliye’ye ödeyen vergi sorumlularıdır. Yukarıda belirttiğim gibi Türkiye genelinde 16,3 milyon ücretli çalışan vardır ve bunların yaklaşık tümü tarım dışı sektörlerde çalışanlardır; tarım dışı kesimlerde de yaklaşık dört milyon kayıt dışı istihdam olduğunu biliyoruz, buradan çıkabilecek sonuç yaklaşık olarak 12 milyon çalışan kayıtlı olarak Gelir Vergisi mükellefidir, 2,5 milyon kişi de Gelir Stopaj Vergisi mükellefi olduğuna göre her işverenin yanında ortalama olarak kayıtlı dört ile beş kişi çalışmaktadır ve bu büyüklük Türkiye’nin üretim yapısının en önemli göstergelerinden biridir, oran çok düşüktür (bire dört ya da beş), bu yapıyla çok rekabetçi bir ekonomik yapı üretilip üretilemeyeceği çok ciddi bir tartışma, araştırma konusudur.

Yaklaşık yedi yüz bin kişi hâlâ basit usulde (eski götürü usul) vergi vermektedir ve bu sayı kabul edilemeyecek kadar yüksek bir sayıdır, bu çalışanların, mesela taksicilerin, bir biçimde gerçek usulde vergi vermeye geçmeleri Türkiye ekonomisinin bir etkinlik zaruretidir.

Katma Değer Vergisi mükellef sayısı da ilginç trendleri işaret etmektedir; KDV mükellef sayısı vergi sorumlusu anlamına kullanılmaktadır, KDV’yi tüketici öder ama Maliye’ye bu KDV’yi köşenizdeki bakkal, market yatırır ve bu tür işletmelerin sayısı 2001 senesinde 2,9 milyon iken, 2013 Haziran’ında 2,4 milyona inmiştir, bu tarihler arasında yaşanan büyümeye rağmen KDV sorumlularının sayısının azalması küçük esnafın daralma sürecini işaret edebilir, bu gelişme de iyi gözlemlenmeli, iyi analiz edilmelidir.

TÜİK’in ürettiği işgücü verileri ile Gelirler İdaresi Başkanlığı’nın (GİB) ürettiği mükellef sayıları istatistiklerinin karşılaştırmalı incelenmesi Türkiye ekonomisinin, hatta sosyolojisinin kimi şifrelerini bizlere sunabilmektedir.

Eser KARAKAŞ Zaman