Money Aidat Borcu Sorgulama
Event Etkinlik Takvimi
Survey Anket

Web Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

İstatislik Sayfa İstatisliği
  • Online Kişi   : 3

  • Kişisel           : 380775

  • Toplam         : 3410284

Anasayfa » Aklı Selim

Aklı Selim

Çıktı Al
1083 kez okundu
01 Ocak 1970
Aklı Selim


7 Temmuz 2013 23:34 burokratlarbirligi.org twitter/burokratlarbrlg

Yücel CAN-İdareci ve Bürokratlar Birliği Başkanı

Sorunlara çözüm bulmak yerine sorunu ifade etmemek, sorunu halı altına süpürmek, sorunu görmezden gelenlerin muhatap alınması adet olmuş ama özellikle de çocuklar başta olmak üzere son zamanlarda bazı yaşanan hadiseler TBMM Araştırma Komisyonu ve komisyonda yaşanan bazı hadiseleri hatırlattı birden.

Komisyon Üyelerinin kendi kanından olmayan çocuklara karşı yaklaşımları, onlara karşı gösterdikleri şefkati, başlarını okşayan merhametli bir eli unutmak mümkün mü? Bu anlamda göz ardı ederek ötelere atılan vefayı, teşekkürü unutmamak için iki bin dört yılında çocuğa ve insan yatırım anlamında TBMM çatısı altında sokakta yaşayan ve çalışan çocukların sorunlarının ve çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla kurulan araştırma konusunun takdire şayan çalışmaları TBMM, devletin ilgili birimleri, basın kayıt altına almıştı ama kısaca bir kez daha hatırlayalım bu başarılı çalışmayı.

 

Değişik beklenti, çıkar endişesi, ön yargılı kalıplardan, siyasi yaklaşımlardan uzak bir şekilde toplumun temel sorununa ortak çözüm bulma yaklaşımı, Komisyon Başkanı Sayın Öner Ergenç ve Milletvekili üyelerinin yapıcı yaklaşımları, toplumun sahiplenmesi ve her şeyden önce yazılı ve görsel medyanın gayreti bu çalışmanın başarılı olmasında etkili olmuştur ve bu çalışma diğer çalışmalara örnek olmalıdır. Bu çalışma her yönüyle ortaya çıkarılan bir haritadır, demografik özellikleri ile sorunların ve çözüm önerilerinin her yönüyle ortaya konulduğu çok kapsamlı bu çalışma aynı zamanda da bir pusuladır. Gayretli, fedakâr ve ciddi bir çalışmadır. Mesela madde kullanımı, alkol ve uyuşturucu ile ilgili birtakım hususlar, devlet bakanlığının icracı bir bakanlık haline gelmesi ilgili komisyonun çalışmaları ile yakından ilgilidir. Her hayırlı hizmette yapılan bazı engellemelere, şahsi yaklaşımlara rağmen böyle bir çalışmanın ortaya çıkmasına vesile olan Komisyon Başkanı Sayın Öner Ergenç Başkanlığında ve Şahsında Komisyon Üyeleri Orhan Erdem, Cevdet Erdöl, Cevdet Selvi, Avni Doğan, Recep Garip gibi ilk akla gelen ve diğer üyelere, komisyonda çalışanlara ve komisyona emeği geçen herkese ve medyaya böyle kalıcı teşekkür.

 

Bu güzel hizmete imza atanlar nerede ya da bu insanların fikirlerine, desteklerine ihtiyaç duyuluyor mu? Yoksa burada da iyi bir bilen istenmiyor.

 

Öyle ya insan dilinden anlamadığı bir arabaya binerken bile zorluk çeker. Üstelik vasıtaların özellikleri, gücü herşeyi çok farklı, kullanıcıların bile farklı adları var. Pilot, makinist, kaptan, şoför gibi. Şoför ile sürücü de farklı kavramlar. Üstelik bu unvandakilerin yardımcıları tayfası, ekibi, muavinleri de çok önemli. O halde bu alanlarla uğraşmak da bilgi, hassasiyet ve hasletlerle yakından alakalı olsa gerek.

 

Fazla uzağa gitmeyelim. Komisyon çalışmasına ihtiyaç duyduğumuz çocuklarımızı da hatırlayalım.

 

Hani gözümüzün nuru dediğimiz, onlar doğduktan sonra kendimizi ikinci plana atığımız Peygamberimizin gülleri olan, hayata ağlayarak cennet kokulu diye tabir edilen candan öte yavrularımızı, çocuklarımızı, torunlarımızı…

 

Hani yeri geldiğinde sadece temel ihtiyaçlarını gidererek babalık, analık görevini yaptığımıza inandığımız, bazılarımızın da hatırına bile getiremediğimiz canlarımız arada bir farkında olabildiğimiz, hastalandıklarında bir sıkıntıya, tehlikeye maruz kaldıklarında,  sakatlıklarında veya ölümlerinde ancak uyana bildiğimiz gözümüzün nuru çocuklarımız( !)…

Seviyesine inip onları anlamak yerine git oyun oyna ile başımızdan savdıklarımız, bizden kaçıp da sokağı özgürlük kabul ederek her türlü zararlı alışkanlıklar, kötülükler, ahlaksızlıklar, ihmal, istismar, hırsızlık, gasp, terör ve ölümün kucağına attıklarımız…

 

Yok yok o kadar da değil, bazen de hatırlıyoruz. Ne zaman mı?

Çantalarımızla birlikte sürüklenip hırpalandığımızda, poşet içeresinde madde çeken bir grup karşısındaki çaresizliğimizde, canımızı kurtarmak için paramızın alınmasına zorunlu olarak göz yumduğumuzda, yani canımız yandığında, bize zarar verildiğinde belki de daha çok bize zarar gelmesin ve o olumsuz hali yaşayanları hatırladığımızda. Yoksa yıllardır “ bana karışmayan yılan bin yaşasın, her koyun kendi bacağından asılır.” bencilliğinin yanıltıcı yüzü kapıyı çalıncaya kadar süren bir derin uykudan zor uyanır, ta ki kapısı çalıncaya kadar.

 

Yoğun olan gündem çocukları unutmasın sakın!

 

Dün sokaklardan rahatsızdık, bugün de bazı rahatsızlıkların olduğu bir gerçek. Sokak eve göre yine cazip. Bedava hayallerle vaat edilen terörün yüzü ancak içine girince anlaşılıyor. Televizyon ekranlarında gazetelerdeki yürek burkan üzücü manzaralar. Bir an insan kendini sıra kimde demekten alıkoyamıyor.

 

Diziler yarışına giren televizyon kanallarında gün yok ki silahlı, bıçaklı, kavgalı bir sahne olmasın. Haberler bile insanı geriyor. Televizyon karşısından sokağa çıkan insan ruh halini bir düşünün. Ucuz kahramanlık elbisesini giyen şiddet öyle prim yapıyor ki!

 

Karanlıklarda, kuytu yerlerdeki manzaraları artık sokaklarda, caddelerde görmek mümkün. İnsanın kendine ve başkasına zarar vermesi, hatta kendisinin ve başkasının hayatını karartması o kadar kolay olmasa gerek. Kim boğazından kısıp hayatını feda ettiği yavrusunun hayatını anlamsız bir tartışma veya kavga ile kaybetmek ister ki?

 

Bu kin, bu pervasızlık neden?

 

Üstelik caydırıcı olmak yerine ölüme kast ederek “bir insanı öldüren bütün kâinatı öldürmüş gibidir.” İlahi uyarısını neden bilmiyoruz, öğretmiyoruz ki?

 

Ateş düştüğü yeri yakar. Kim öldürülen Abdülbaki’yi, Ahmet’i, Ali’yi, Ayşe’yi geri getirebilir, hangi durum o anne ve babanın acısını dindirebilir, daha sırada kimler var?

 

Bu olayın bir yüzü. Diğer taraftan bakmak gerekirse çocuk yaşta katil olan ve soru işaretleri ile endişeli bir gelecek bekleyen, güzel bir hayat yerine bir gün de olsa hapisle kararan o güzel günleri kim geri getirebilir, hangi anne ve baba bu duruma gönülden razı olarak boynu bükük bir şekilde mahzun kalmayı ister ki?

 

Burası dünya tarafı. Ya kabir ve ahiret tarafı ne olacak?

Kimbilir her iki taraf için ebedi saadet ihtimali varken, emanet olarak verilen can ile ilgili nasıl bir hesap verilecek. Allah ölene rahmet, yakınlarına da sabırlar versin. Tabii ki rahmet, af yolu da kapalı değil, diğer tarafa da aklı selim versin.

 

Ne yapacağız. Hayırlar ve güzelliklerle dolu on bir ayın sultanı ramazan bitti, ramazan ve kurban bayramları, kandiller de elveda ile gitti. Geriye kaldı bir Cuma. Heyhat, heyhat. Diğer ramazanları, bayramları mı bekleyeceğiz, midemiz ve ruhumuz aç, üstümüz yırtık, başımızı sokacağımız bir göz odamız, tüten bir bacamız olmayacak mı, bir yıl gözümüz ve gönlümüz hep yollarda mı olacak?

Bir yılın yükünü haftada bir Cuma nasıl çekecek, herkes de bu cumanın gerçek anlamda farkında olacak mı?

 

Öyle o kadar ümitsiz olmaya da gerek yok. Madem yaratmış rızkını da verecek. İnsan da ibadet için yaratıldığına göre, zekât, sadaka gibi kavramların hakikati de sınırlı olmadığına göre. Ümitsiz olmamak lazım. Hem bu millet vefayı, fedakârlığı, kardeşliği dünyada en belirgin bir şekilde yaşayan öyle asil bir millet ki. Mevla’nın, Yunus’un, Merhum Akif’in, Fatih Sultan ve diğerleri gibi idarecilerin mayasında mesuliyet, adalet, kanaat gibi ölmez hasletler vardır. Devlet ile beraber hayır sahiplerini en önemlisi de çalışmayı, haslet ve hassasiyetleri de unutmayalım.

 

Senin kalbindeki şefkat yoksa ben ne yapayım yaklaşımında kendi kanından olmayan çocuklara gösterilen şefkati, en yakın varlıkları ve malından çok sevilen bir fedakâr sevgiyi, Fırat kenarında bir kurda yem olacak koyunun ölüm acısını taşıyan bir mesuliyeti, çekilen kılıç karşısında tekrar kılıcını hedefe götürmekte geri adım atarak öldürülen nefsi, farklı dine mensup bir insan karşısında güçten çok yargının önünde diz çöken padişahın adaleti, vatan ve millet karşısında kılıç kadar güçlü kalemin cesaretli kahramanlığı, insana duyulan ulvi aşkı ve sevgiyi dünden bugüne kimse öldürmedi ve öldüremeyecek de. Ne demiş savaşta kazanamayanlar; yeni bir strateji ile masada kazanmak…

 

İnançları ve geçmişi ile savaşan, anarşistliğin perde arkasında kin, ayrılık tohumlarının neyime lazım ve havalecilikle kol kola verdiği ihtirasların önce ben, başkası bana ne yaklaşımında yok sayılan bir mantığın dişlileri olmamak veya dişlileri arasında yem olmamak gibi oyunların başta oyuncağı olmamak…

 

Evet hizmetler, yatırımlar, modernleşmek, yeni statüler kazanmak çok önemli hususlardır.  Caddelerin, sokakların altyapıları elbette çok önemlidir. Ama asıl daha önemli ve anlamlı olan insana yapılan hizmet ve yatırımlardır, sokağı mesken tutan çocukların ve diğer yavrularımızın altyapılarının sağlam olması daha önemlidir. Çünkü insana yapılan yatırımlar aynı zamanda ölümsüz çok yönlü yatırımlardır. Üstelik insan yapılan yatırımlar hem maddi, hem de manevi boyutlu olup aynı zamanda kötülüğün hayat bulmadığı, güzelliklerin de neşvü nema bulduğu hizmetlerdir.

Hep diyoruz ya asıl mesele şekilden öte adam olabilmektir. Acaba bir insana hizmeti bütün kâinata hizmet etmek anlamında olduğunu anlatarak sabrı, insanı hassasiyetleri, iyiyi, doğruyu, güzeli, kutsal değerleri öğretebilseydik bunlar yaşanır mıydı?

Ah ahh! Ah keşkeler yok mu?

Yücel CAN-İdareci ve Bürokratlar Birliği Başkanı